25 Ekim 2009 Pazar

Galatasaray Parçalı Giyiyor

Taraftarın sesine kulak veren Galatasaray bu akşam ki deri maçında sayaha parçalı forma ile çıkıyor...


Bu gece saat 8'de


22 Ekim 2009 Perşembe

Son Zamanların En Heyecanlı Maçı...DT vs DS


Kaldı 3 gün...


Almanlar Çelik Yelek Giyecek...














2010 Dünya Kupası'nda Almanya forması giyecek oyunculara enteresan bir uyarı yapıldı. Güney Afrika'da yapılacak olan turnuvada, takımın kaldığı otelden uzaklaşacak olan oyuncuların "kurşun geçirmez yelek" giymeleri tavsiye edildi. Alman Milli takımının güvenliğini sağlayan, Leverkusen merkezli güvenlik şirketi BaySecur, oyuncuların Güney Afrika'da ekstra güvenlik önlemleri almaları gerektiğini söyledi. Oyuncuların otelden ayrılışlarının asgari seviyede tutulması gerektiğini, ayrılışın kaçınılmaz olduğu durumlarda ise oyunculara kurşun geçirmez yelek giyidirileceğini açıklayan şirket yetkilileri otel içerisinde ve dışarısında oyuncuların güvenliklerinin özel eğitimli görevlilerce korunacağı açıklandı.

2010 Dünya Kupasının Güney Afrika'da yapılaması konusunda halen tartışmalar devam ediyor. FIFA bu konuda büyük eleştiriler alıyor. Katılımcı ülkeler kafilelerinin güvenlikleri konusunda FIFA'dan garanti istiyor. Yaza doğru bu tartışma çok daha önemli boyutta devam edecek gibi görünüyor.

Atletico 4 yiyince...

















Ve Fatih Terim ismi İspanyol basınında...

Fatih Terim milli takımlar teknik direktörlüğünü bıraktığı anda kariyerini yurt dışında devam ettireceği yönünde tahminler konuşulmaya başlamıştı. Genelde ülke bazında konuşuluyordu. İngiltere, İspanya, Yunanistan ve İtalya... Bunun en büyük nedeni hocanın Özhan Canaydın döneminde Galatasaray'dan ayrılırken "Türkiye'de bir daha takım çalıştırmam" şeklinde yaptığı açıklamaydı. Gerçi hoca Swiss Otel'de yaptığı basın toplantısında yurt içi görevler de üstlenebileceği yönünde mesajlar verdi ama istifa açıklamasının ardından adı en fazla duyulan takım İspanya'nın en köklü kulüplerinden Atletico Madrid'di. Terim net bir ifade ile Madrid kulübünden herhangi bir teklif almadığını, alması durumunda basın mensupları ile paylaşacağını üstüne basa basa belirtti. Gözler hoca değiştirme potansiyeli taşıyan takımlar üzerinde yoğunlaşırken dün gece Şampiyonlar Liginde Chelsea'nin Atletico Madrid'i 4-0 mağlup ettiği maç tüm dikkatleri bu yöne yoğunlaştırdı. Alınan ağır mağlubiyet sonrası kulüp yöneticileri tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa hoca hafta sonuna kadar görevden alınabilir.  Abel'in yerine düşünülen isimler arasında Fatih Terim ismi de geçiyor. İspanyol basınında çıkan haberlere göre adaylar: Laudrup, Aragonese ve Fatih Terim...

Bakalım bu işin sonu nereye varacak, Fatih hoca'ya Madrid yolu açılacak mı?

21 Ekim 2009 Çarşamba

Şampiyonlar Liginde İlk Puan...



Mustafa Denizli kariyerinin ilk Şampiyonlar Ligi puanını geçen sezonun Alman Bundesliga şampiyonu Wolfsburg karşısında aldı. Fenerbahçe'yi çalıştırırken sıfır puan ile tamamlayarak tarihe kötü bir iz bırakan Denizli, bu sezon Beşiktaş ile ilk puanını 3. maç sonunda kazandı. Bu puan aynı zamanda Denizli'nin de ilk Şampiyonlar Ligi puanı. İlk iki maçta Beşiktaş oynadığı futbol ile beğeni kazansa da girilen gol pozisyonlarını değerlendirmeyi başaramamış ve bu maçları kaybetmişti. Wolfsburg karşısında sezonun en iyi futbolunu sergileyen Beşiktaş belki maçı kazanamadı ama alınan bu 1 puan Şampiyonlar Liginde devam edebilmek için umutların taze kalmasına neden oldu. Bundan sonra İnönü Stadyumunda alınacak 2 galibiyet ile 7 puan gruptan çıkmaya yeterli olabilir.

Bir yıldız kaydı gitti

Geçen hafta Londra'da yapılan Dünya Şampiyonasında bronz madalya kazanan Rus jimnastikçi Yury Ryazanov geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.



22 yaşındaki jimnastikçi, memleketi Vladimir şehrine yakın bir otoyolda karşı yönden gelen bir araçla kafa kafaya çarpıştı. Yapılan açıklamaya göre hayatını olay yerinde kaybetti. Ryazanov, Rus jimnastikçiler arasında en fazla gelecek vaad eden sporcuların başında geliyordu. Trafik terörüne hergün onlarca hayat veren ülkemizde bu gibi olaylar sıradan haberler halini aldı. Yurt dışından butür bir haber gelince insanın tuhafına gidiyor. Umarım uzun süre bu tür haberler vermek zorunda kalmayız...

TNT Digiturk'te...



TNT kanalı 20 Ekim 2009 tarihinden itibaren Digiturk Platformuna dahil oldu.
Kanal numarası 54.  Böylece Avrupa Ligi maçlarından her hafta biri Digiturk
üyelerince de izlenebilecek.

Ve hakem Bünyamin Gezer...

http://karmaalan.blogspot.com/2009/10/iste-derbinin-hakemi.html 

İşte dün bu konu ile ilgili yazdığım yazı ve işte hakemler...

FENERBAHÇE - GALATASARAY A.Ş.
O BÜNYAMİN GEZER
Y SERKAN GENÇERLER
Y TARIK ONGUN
D AYTEKİN DURMAZ

TRABZONSPOR A.Ş. - KAYSERİSPOR
O CÜNEYT ÇAKIR
Y MUHİTTİN GÜRSES
Y NİHAT MIZRAK
D SÜLEYMAN ABAY

ESKİŞEHİRSPOR - BEŞİKTAŞ A.Ş.
O TOLGA ÖZKALFA
Y ERHAN SÖNMEZ
Y MUSTAFA EMRE EYİSOY
D SUAT ARSLANBOĞA

BURSASPOR - BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
O KORAY GENÇERLER
Y İSMAİL ŞENCAN
Y ARKIN AKGÖL
D ZAFER DEMİR

DİYARBAKIRSPOR - GENÇLERBİRLİĞİ
O FIRAT AYDINUS
Y SERKAN OK
Y KEMAL YILMAZ
D FETHİ SERKAN KOÇAK

KASIMPAŞA - DENİZLİSPOR
O YUNUS YILDIRIM
Y ADİL SİNEM
Y VOLKAN NARİNÇ
D MUSTAFA İLKER COŞKUN

MANİSASPOR - ANTALYASPOR A.Ş.
O BÜLENT YILDIRIM
Y BAKİ TUNCAY AKKIN
Y MUSTAFA SÖNMEZ
D MÜRVET SEZER

SİVASSPOR - GAZİANTEPSPOR
O HÜSEYİN GÖÇEK
Y ORKUN AKTAŞ
Y MUSTAFA İSPİROĞLU
D BARIŞ ŞİMŞEK

Hedef Yıl Geldi Çattı - Volkan Günak

Volkan Günak, Spormax'in basketbol sorumlusudur.
Basketbol topunun zıpladığı her yerde Volkan'ın nefesini hissedebilirsiniz.
Ve artık Volkan haftalık olarak basketbol gündemini "Karma Alan"da tutacak.
İşte ilk yazısı ile huzurlarınızda...

Öncelikle bu satırlardan haftada bir sizlere sesleneceğim için çok mutlu olduğumu belirtmeliyim. Konumuz tabii ki basketbol olacak. Beko Basketbol Ligi üzerine yazarak başlayalım. Güzel bir sezonun geçmesini bekliyorum. Bir hayli de çekişmeli olacağa benzer bu sene… Hatta basketbolda çok da alışılmamış, kulüpler arası laf düellosu bu sezona renk (!) katabilir. Geçen sezonki müthiş serinin ardından yaşananlar ve doping hadisesi en üst seviyelerde polemik yarattı. Bunun gölgesi turuncu topun üzerine düşebilir. Gelelim Beko Basketbol Ligi’nin ekiplerine. Takımların henüz hazır olmaması gayet doğal 6-8 hafta hedef form seviyelerini yakalamaları için gerekli asgari süre zaten. Bu bağlamda incelersek Fenerbahçe Ülker ve Efes Pilsen gerek kadro derinliğiyle, gerekse tecrübe düzeyiyle zaten zirvenin iki ismi. Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda ne kadar denk güçte olduklarını kanıtladılar. Kim en üst seviyeye en yakın olursa o kazanıyor. Bazen de, bu kısa mesafe yarışçılarının mücadelesine benziyor. Her ikisi de 100 metreyi aynı saniyede koşuyorlar ama birinciyi saliseler belirliyor. İşte kazananın farkı o kadar ancak…

Sonraki grup ise Türk Telekom, Galatasaray Cafe Crown ve Beşiktaş Cola Turka. Bunları arasında kadro zenginliği olarak Türk Telekom ama kaliteli yerli ve oturmuş kadro olarak Beşiktaş Cola Turka derim. Galatasaray Cafe Crown ise ikisinin arasında sanki. Ama işte sezon içersinde yaşanacaklar sezon sonundaki sıralamalarını belirleyecek.

Banvit, bu sezon iyi bir kadro kurdu. Başlarında da Milli Takımlarda bir hayli antrenörlük tecrübesi yakalamış Orhun Ene var. Ama daha da önemlisi yabancı seçimi de yerli oyuncuların özellikle de oyun kurucuların daha fazla süre alması için kurgulanmış. Bu müthiş bir fikir.

Oyak Renault ise 3 senedir düşük bütçelerle kurmuş olduğu etkin kadrodan bu sezon vazgeçmek zorunda kaldı. Coach Yücel Platin yine misyonun başına dönmek zorunda. Daha önce ortaya çıkarttığı yıldızlara yenilerine eklemek takımın başarısını belgeleyecek. İlk hafta mücadelelerinde gördüğüm kadarıyla Beko Basketbol Ligi’nde sahaya çıkmış en “toy” kadro. Bu denli tecrübesizlik sıkıntı yaratacak. Ama oyun disiplini takdir edilmesi gereken silahları. Maçın sonunda oyuna ortak oldular. Ufak bir takviye ile can yakarlar. Ama o zamana kadar Coach Yücel Platin’in ömründen de ömür gider.

Yıllardır beklediğimiz o hedef yıl geldi: 2010. Bu sezon ligin kıran kırana geçmesi ve evimizde düzenleyeceğimiz Dünya Şampiyonası’nda madalya hedefleyen A Milli Takım için son derece önemli. Ha bu arada Abdi İpekçi Spor Salonu meselesi var ki o ayrı bir yazı konusu. Tabii Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker’in Euroleague serüvenleri. Bu konuları da fazlasıyla bu satırlarda bulabilirsiniz. Küçük bir giriş yaptım sadece. Devamı olacak…

Beşiktaş Sahaya 8 Kişi Çıkacak

Evet Hürriyet Gazetesine göre öyle...
İşte Hürriyet'in bugün ki Spor Sayfasında muhtemel kadrolar...


20 Ekim 2009 Salı

İşte derbinin hakemi...

Türk futbolunun süper derbi maçı, 25 Ekim Pazar günü saat 20:00'de Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanacak...

Bu derbi maçının hakeminin kim olacağı günlerdir tartışılıyor.

Benim tahminim bu maçı Bünyamin Gezer'in yöneteceği... 

1972 Amasya doğumlu Bünyamin Gezer bir polis. Kahramanmaraş bölgesine mensup üst klasman hakemi. Tabiri caiz ise MHK bu maça, karakolda bitmeden sahada sona ermesi için, elindeki en disiplinli hakemlerden biri olan üstelik de polis olan Gezer'i atayacaktır.


Bakalım bu tahmin tutacak mı? Sanırım yarın öğlene doğru bunu göreceğiz...



 

 

İmparator'un Manifestosu

Fatih Terim dün Swiss Otel’de düzenlediği basın toplantısı ile veda etti. Bu toplantıdan birçok ders çıkarmak gerekiyor. Bu derslerin tamamını bir yazıya sığdırmak aslında doğru değil, çünkü her biri ayrı ayrı ele alınmalı ve üzerinde detaylı bir şekilde düşünülmeli. Terim’in, bir çok basın mensubunun birilerini suçlamasını, hedef göstermesini beklediği toplantısındaki kendinden emin, sakin, uzlaşmacı ve babacan tavırları bir yana; bana göre en önemli nokta Türk Futbolunun sıkıntıları ile ilgili yaptığı tespitlerdi.


Bu tespitler toplanmalı, kitaplaştırılmalı ve bir manifesto şeklinde futbolu yönetenler tarafından duvarların baş köşesine asılmalı. İşte Terim’in sözleri ile Türk Futbolunun en büyük sıkıntıları:


1.   Yakın bir zamana kadar uluslararası rekabet dendiğinde akıllara milli takımlar gelirdi. Kulüp takımları bu rekabetin altyapısı gibi görünürdü, ancak endüstrileşen futbolda uluslararası futbol rekabetinin baş aktörü kulüpler oldu. Kulüplerin çoğu yetiştiricilik özelliğini kaybetti. Futbol yatırımları Türkiye'de artıyor, üstyapı gelişiyor ama bu hiçbir zaman altyapıya yansımadı. Futbolumuzun başı ve gövdesi kocaman ama onu taşıyan ayaklar, bacaklar maalesef incecik. O zaman tuhaf bir yaratığı andırıyor zaten. Futbol Federasyonu'nun fonlarına, UEFA'dan gelen yardımlara karşın altyapı organizasyonlarına ayrılan bütçeler yeterli değil. Sadece 8 kulübümüzün fiziki altyapısı yeterli. Bu da yetenekli futbolcu üretimindeki en önemli engeldir. Avrupa'daki 5-6 milyon Türk'ten pek çok yetenekli oyuncu çıktığını söylüyoruz. 70 milyonluk bir ülkeden bu yıldız adaylarının 8-10 misli çıkması gerekir'.

2.   Kulüpler arası rekabet kızıştıkça, takımların Avrupa hedeflerine yönelmesiyle yabancı oyuncu sayısı bir hayli arttı, bu da milli takımların seçildiği yetenek havuzunu daralttı. Türk futbolunun ürettiği yıldız oyuncu sayısı son yıllarda beklenenin çok altında bunların çoğu da milli takımlarda tanındı. Tam tersi olmalıydı, kulüplerde tanınmalıydılar. Yabancı oyuncu transferinde bazı kriterler getirmezsek bu sorun büyüyecek. Ligimizdeki yabancı oyuncuların bazı mevkilere yoğunlukla yığıldığını biliyoruz. Takımların çoğu defans ve orta alan göbeği için yabancılar tercih ediyor. Şu anda 11 takımda 21 yabancı stoper, 9 takımda 11 yabancı ön libero, 13 takımda 17 yabancı santrfor oynuyor. Bu pozisyonlardaki Türk gençleri yeterli süreleri alamıyor. Kendim milli takım hocası olarak yabancıların serbest olmasını ifade eden bir hocayım, ancak bunun yanına hep kriter koymuşumdur.

3.   Türkiye'den yurt dışındaki takımlara transfer olan futbolcu sayısı artmalı. Bunca yabancı transfere karşın ligin çok da kaliteli olduğu söylenemez. Avrupa'nın kalbur üstü liglerinde oynayan futbolcuların sayısı az. İspanya Milli Takımı'nın kadrosunda 29 oyuncunun 28'i İspanya veya İngiltere'de oynuyor. Bosna-Hersek'in bu yıl kadroya çağırdığı 25 oyuncu var, 1'i Bosna- Hersek'de oynuyor, 24'ü Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde forma giyiyorlar. Belçika'nın bile Avrupa'nın önde gelen liglerinde oynayan 20 tane oyuncusu var. Milli takıma çağırdığımız oyuncuların 28'i Süper Lig'den. Türkiye'nin, kalitesi yüksek, rekabetin zorlu olduğu liglere ihraç ettiği futbolcuların sayısının artması lazım. Gitme konusunda futbolcularımızın da daha kararlı ve cesur olması lazım.

4.   Türk takımları uluslararası maçlarda hep iki farklı görüntü ortaya koyuyor; moral ve kondisyonun yüksek olduğu maçlarda iyi sonuçlar, zihinsel hazırlık ve motivasyonun alt düzeyde kalındığı maçlarda ise zayıf rakiplere karşı zorlanılan ve kaybedilen maçlar. Dünya en iyi motivasyon preparasyondur formülünü uyguluyor. Futbola yatkınlığını bildiğimiz gençlerimizi, artık fizik açıdan da daha iyi yetiştirmeliyiz. Kulüplerimizin ne yazık ki bu anlamdaki çalışmaları yetersiz görünüyor'.

5.   Okullar ile futbol bir türlü kardeş haline getirilemedi, yapılan dev protokollere rağmen herhangi bir adım atılamadı, tüm çabalara rağmen üniversitelerle ilişkiler zayıf. Türk futbolcusu iyi eğitimli değil, algılamada, taktik anlayışta ve koordinasyonda maalesef Avrupalı meslektaşlarının gerisindedir.

6.   Milli takımlar hala çağın şartlarına uygun uluslararası standartlarda örnek eğitim ve kamp merkezine kavuşmuş durumda değil.

7.   Avrupa'daki futbolcu izleme komitelerini az sayıda insana bırakmamak gerekiyor.
Sakatlıkların büyük sorun olarak karşımıza gelmeye başladı. Türkiye antrenmanlarda yaşanan yumuşak doku yaralanmaları konusunda belki de Avrupa'da lider. Sahalarımızı, kulüp yapılandırmalarımızı, antrenman metotlarımızı, beslenme düzenlerini, kalitelerini, sporcuların dinlenme periyotlarını ve yaşam düzenlerini mercek altına almalıyız. Futbolcuların da kendilerine iyi bakmaları gerekiyor. Yoksa bu sakatlık olayını sadece sağlık kurullarına mal etmek doğru değil.


8.   Türkiye’nin dünya devi olmak için büyük bir potansiyeli var. Ama devlet, kamuoyu ve futbol camiasının yani 70 milyonun bir araya gelmesi şart.

19 Ekim 2009 Pazartesi

2010 Play-Off Maçları


İrlanda vs Fransa
Portekiz vs Bosna Hersek
Yunanistan v Ukrayna
Rusya v Slovenya


1. Maçlar: Kasım 14
2. Maçlar: Kasım 18

Oh be sonunda maç seyrettik...

Turkcell Süper Ligin 9. haftası tamamlanırken akıllarda iz bırakan maç sayısı bir elin parmaklarının sayısı kadar bile değildi. Oysa geçen sezon Sivasspor ve Trabzonspor'un şampiyonluk potasına katılmaları ile lig son derece heyecan veren bir mücadeleye sahne olmuştu. Bu sezon Bursaspor'un da bu kategoriye dahil olacağı düşünülürlen Sivas ve Trabzon'un hiç beklenmeyen düşük performansları bir çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattı. Üstelik geçen sezonun çift kupalı şampiyonu Beşiktaş karmakarışık bir halde lige başlayıp neredeyse dip yapınca lig Fenerbahçe ve Galatasaray'a kaldı şeklinde yorumlandı.

Kafaya (şampiyonluğa) oynayan takım sayısının azlığı, mücadele ve rekabeti de azaltıyor. İşte ligimizin en büyük sıkıntısı da bu. Cumartesi günü Spormax'te Aston Villa - Chelsea maçı oynanıyordu. Chelsea Drogba'nın golü ile önce geçti ve ardı ardına girdiği pozisyonlarda 2. gol şansını yakaladı. Maç bittiğinde skor tabelası 2-1 ev sahibi Aston Villa galibiyetini işaret ediyordu. Maçın özeti ise inanılmaz bir mücadele, muhteşem bir tempo, sürat, hız ve hırstı. Bu maçın 2. devresi başlarken aynı zamanda ligimizde Denizlispor - Bursaspor maçı başlıyordu. İnanın kendimi  Premier Lig maçından alamadım. HD kalitesinde yayınlanan bu maçın inanılmaz büyüsü içerisinde oturduğum yere yapıştım ve nefesimi tutarcasına maçın bitmemesi için dua ettim.

Akşam Beşiktaş İnönü Stadyumu'ndaki yerimi aldığımda, öğlen izlediğim maçın etkisinden kurtulamamıştım ve bu muazzam tadın devam etmesini umuyordum. Maça Beşiktaş çok hızlı başladı. Tamam işte dedim, budur... Ama 8. dakikada Nihat'ın attığı gol seyir zevkimizin içine limon suyu sıktı.  Bu dakikadan itibaren Beşiktaş durdu. Oyunu Kasımpaşa domine etti. Ne tempo kaldı ne heyecan. Ta ki maçın son anlarında verilen tartışmalı penaltı ve sonrasında 9 kişi kalan Beşiktaş'ın puan kaybı yaşama ihtimali ortaya çıkınca heyecan tekrar başlayana kadar. Bu da yaklaşık 10 dakika sürdü.

Dün saat 16:00'da Gaziantep - Fenerbahçe maçını Lig TV'den izlerken yine aynı tempo noksanlığını hissetmemek mümkün değildi. Bu maçında ancak son 10 dakikası izlemeye değerdi heyecan açısından.

Ali Sami Yen'e girdiğimde tribünler dolu, hava güzel her şey maç için hazırdı. Maçın başlamasından hemen önce Erman hocaya, "hocam inşallah iyi bir maç izleriz, İngiltere ligini izliyoruz ama canlı canlı güzel bir maç izlemeyeli uzun zaman oldu" dedim. Kendisi de bana hak verdi  ve maç başladı. Bu yazıda maçı dakika dakika analiz etmeyeceğim. Amaç bu değil çünkü... Ama maç bittiğinde herkes dayak yemiş gibi birbirine bakıyordu. Maçın özeti inanılmaz bir tempo, heyecan, korku, zevk yani futbol seyir zevki idi.

Erman hocaya dönerek "oh be hocam, sonunda maç izledik" dedim...
Umarım bu ibareyi daha çok kullanabiliriz...

18 Ekim 2009 Pazar


Plaj Topu Gol Yaptı



Dün Spormax'te yayınlanan Sunderland - Liverpool maçı belki de bir daha uzun süreler eşine rastlanmayacak bir olaya sahne oldu. Maç 1-0 Sunderland'in galibiyeti ile neticelendi ama bu maçın neticesini belirleyen Sunderland golü büyük bir skandala neden oldu.

Sunderland forveti Darren Bent'in şutu, önce kale alanı içerisinde yerde duran plaj topuna çarptı ve sonra yön değiştirerek Liverpool kalesine girdi. Kaleci Reina önce plaj topuna doğru harekete geçti. Maç topunu farkettiğinde de ise iş işten geçmişti ve Sundeland bu gol ile maçı 1-0 kazandı.

Maçın hakemi pozisyon için gol kararı verdi. Oysa Futbol Oyun Kuralları (The Laws of the Game) topun oyuna ait olmayan bir cisme temas ettiği anda oyunun durdurulmasını ve topun cisme temas ettiği yerden yapılacak bir hakem atışı sonucu maçın tekrar başlatılmasını emrediyor.

Maç sonunda Rafa Benitez: "Bu çok teknik bir mesele. Söylemek zor ama gol olabilir. Bugün ki pozisyon sanırım goldü. Bu tarz pozisyonlar birçok maçta görülebiliyor. Bugün çok önemli bir anda ve etkili bir şekilde oldu" dedi.

Bu pozisyona benzer bir durumun ligimizde gerçekleşmesi durumunda maç sonu beyanatlarını ve tepkileri düşünüyorum da Allah böyle bir durumdan Türk hakemini korusun. Bakalım İngiltere Futbol Federasyonu maç ve hakem için nasıl bir karar açıklayacak.

17 Ekim 2009 Cumartesi

Gözlemci vs. Temsilci


10.04.2008 tarihinde sporyazarlari.com adlı site için hazırladığım yazıyı paylaşmak isterim...

Kulüplerin aldıkları saha kapama, seyircisiz oynama ve para cezaları ile hakem notları konu olduğunda her zaman birbirlerine karıştırılan iki kavramdır gözlemcilik ve temsilcilik. Hem futbol izleyicisinin hem de medya mensuplarının bir çoğunun aklı ciddi biçimde karışmış durumda. Bu iki oluşumun birbirine karıştırılmasının nedeni görevleri ve mantığı farklı olan iki yapının tek çatı altında konuşlandırılması. GTK yani “Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu” Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde oluşturulan bir kurul. Bünyesinde hem gözlemcileri hem de temsilcileri barındırıyor. Peki ne yapıyor temsilciler ve gözlemciler?


Gözlemci, bir müsabakanın hakemini izleyen kişidir. Hakemin müsabaka içerisindeki yönetimi, hal ve davranışları gözlemci tarafından değerlendirilir. Zaman zaman medyaya yansıyan “hakem notunu” veren kişi gözlemcidir. Gözlemcinin verdiği not ve rapor doğrultusunda hakem MHK (Merkez Hakem Komitesi) tarafından değerlendirilir.

Temsilci, bir müsabakada Federasyonu temsilen bulunan kişidir. Bir müsabakada en az iki temsilci görev yapar. Bir tanesi saha olayları diğeri tribün olayları ile ilgili çalışır. Zorluk derecesi yüksek olan maçlarda temsilci sayısı arttırılabilir. Mevcut uygulamada derbi maçlar için üç temsilci görevlendiriliyor. Normal zorluk dercesine sahip maçlarda ise iki temsilci görev yapıyor. Temsilciler, maç öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanacak her türlü olayı Federasyon adına izleyerek rapor ederler. Federasyonun herhangi bir maç için maç günü aldığı kararı kulüplere tebliğ ederler. Kulüplerin davranışları ve uygulamaları, akreditasyn talimatlarına aykırı davranışlar, merdiven boşluğunda oturan seyircilerin olması, rakip takım seyircilerine çıkartılan zorluklar, tribünlerin uygunluğu, oyuncu ve hakem soyunma odalarının uygunluğu, stadyum kapasiteleri, müsabakada görev yapacak ekipler (emniyet, itfaiye, sağlık, zabıta vs.) arasında koordinasyonun sağlanması gibi konular tamamıyle temsilcilerin sorumluluğundadır.

Açıkça görülüyor ki, kulüplerin aldıkları talimatlara uymama cezaları, taraftarların kötü tezahuratlarından veya fena hareketlerinden kaynaklanan cezalar temsilci raporları sonucu verilmektedir. Gözlemcilerin bu cezalarda herhangi bir payı ya da otoritesi bulunmamaktadır.

Bana göre sağlıklı olan yapı gözlemcilerin, temsilcilerle değil hakemlerle aynı çatı altında bulunmalarıdır. Düşünün ki hakemi değerlendiren bir gözlemci hakemin aldığı eğitimi alamamaktadır. Muhakkak GTK da bir çok eğitim vererek gözlemci ve temsilcilerin kendilerini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Ama sahada hakemin sergilediği yönetimi değerlendirecek kişinin onun aldığı eğitimden, ondan ne istediğinden haber olması daha iyi olmaz mı?

Gözlemcilerin MHK çatısı altında bulunması, sadece temsilciler üzerine kanalize olacak bir oluşum yaratacak, bu şekilde temsilciler daha etkin eğitilerek geliştirilecektir. Bu sayede temsilciler arasında standart sağlanabilecektir. Bugün uygulamada bir çok temsilcinin aynı durumlarda farklı yorumlar yapabildiklerine gayet sık rastlayabiliyoruz. Bu görevi yapacak kişiler için en önemli esas “standard düşünebilme, yorumlayabilme ve raporlayabilme” olmalıdır.

Kahraman mı terbiyesiz mi?


15 Ekim 2009 Perşembe

DVDigi


Türkiye Kupası Play-Off



Türkiye Futbol Federasyonu, Türkiye Kupası 2009-10 sezonu öncesinde sessiz sedasız bir statü değişikliği yaptı. Buna göre bu sezondan itibaren daha önceki turları geçen 18 takım, 2008-09 sezonunda Turkcell Süper Ligi 5-15 arasında tamamlayan 11 takım ve Turkcell Süper Lig'e yükselen 3 takım, grup maçlarından önce Play-Off turunda mücadele edecek. Tabi bu durumu enteresan kılan nokta geçen sezon ligi 5.bitiren Galatasaray'ın bu sene play-off maçı oynaması. Yani Galatasaray Türkiye Kupası gruplarına kalabilmek için önce play-off maçını kazanmak zorunda. Bir başka enteresan nokta ise bu play-off maçları öncesinde seribaşı uygulaması yapılmıyor. Yani Galatasaray bu turda, Bursaspor, Gençlerbirliği gibi dişli takımlarla karşılaşabilir.

Yayın hakları TRT, isim hakları Ziraat Bankası tarafından alınan Türkiye Kupası bu sene Galatasaray'sız başlarsa, zaten tadı tuzu olmamakla eleştirilirken iyice gündemden düşer...

Merdiven Boşlukları

Aziz Yıldırım'ın, bir Ali Sami Yen çıkışında kameralar önünde "hani merdiven boşlukları boş olacaktı" şeklinde dert yanmasının üstünden çok seneler geçti. O gün bugün neredeyse gittiğim her maçta, "Sayın seyirciler, lütfen biletlerinizde gösterilen numaralı koltuklara oturunuz. Merdiven boşluklarını boş bırakınız. Eğer biletinizde belirtilen yerde bir başkası oturuyorsa en yakın güvenlik görevlisine başvurunuz" şeklindeki anons başladığı anda etrafı tok bir yuh sesi kaplar. Ve ben henüz güzel ülkemizde tüm merdivenlerin boş bırakıldığı bir stadyum görme şerefine nail olamadım...

Belçika ile oynadığımız milli maç için Bruksel'e gittiğim zaman blog için stadyum hakkında birşeyler yazmayı düşünmüştüm. Ünlü Heysel faciasının yaşandığı stadyum daha sonra tamamen yıkılarak hem modernize edilmiş hem de o kötü olayın anıları silinmeye çalışılmıştı. 29 Mayıs 1985 günü Brüksel'de oynanan Juventus ile Liverpool arasındaki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Final maçının başlamasından önce Liverpool taraftarlarının İtalyan'lara saldırması ve çıkan panik sonucu bir duvarın çökmesi ve taraftarların tel örgülere sıkışması sebebiyle 38 İtalyan taraftar ve 1 Belçikalının öldüğü olaylar dünya gündeminde uzun süre unutulmamış ve tartışılmıştı. İşte bu olaydan sonra stadyumun ismi King Baudouin Stadyumu olarak değiştirildi. İlk defa bu kadar muntazam merdiven boşluğu görme fırsatını da işte bu stadyumda buldum.

(resimleri büyük incelemek için lütfen üzerlerine tıklayın...)











Yahu burası numaralı tribün, kale arkaları böyle değildir diyenler için şu resime de bakmalarını tavisye ederim...


Peki bu sırada bizim seyircilerimizin bulunduğu tribünlerde durum nasıldı? Buyrun...


Merdiven boşluğu deyip geçmeyin... Unutmayın sadece bu nedenle Türkiye Futbol Federasyonu takımlara ceza kesiyor ve kulüpler sezon boyunca maddi zararlara uğruyor. Mağlubiyetlerin ardından bahane olması da cabası ...

8 Ekim 2009 Perşembe

2018 Yolunda Engel



İngiltere, 2018 Dünya Kupasını organize etmek için aday. Bu konuya çok önem veriyorlar. Planlar bugünden yapılmaya başlandı. Fakat Çarşamba günü Fifa başkan yardımcısı Jack Warner İngilizlerin moralini bozacak açıklamalar yaptı.

Warner, İngiltere'nin avantajlarını kullanamadığını bu nedenle de İspanya, Portekiz ve Rusya gibi rakiplerine göre şansının az olduğunu söyledi. Bunda en önemli etkenin, İngiltere adına süreci yöneten kişilerin futbol sektöründe ağırlıklarının olmadığını (lightweighted) söyleyen Warner "Eğer bende Premier Lig, Beckham ve Queen varsa, yapacak başka şeylerim de olmalı" dedi.

Bu açıklamalar sonrası İngiltere'de kıyamet koptu. 1983'te dahil olduğu Fifa bünyesinde bu tür karmaşıklıklara yabancı olmayan Warner, daha önce de 2006 Dünya Kupası sırasında karaborsa bilet satışından 1 milyon dolar kar yapmakla suçlanmış ama tüm suçlamarı reddetmişti.
 
Şimdi gözler İngilizlerden gelecek misilleme yanıtta. Bakalım İngiltere ne tür çözümler üreterek adaylık sürecinde ben de varım diyecek...

Maradona' dönemi bitiyor mu?


Arjantinin efsane ismi Diego Armando Maradona milli takım hocalığını bırakıyor mu? Takımının 2010 Dünya Kupası eleme maçlarındaki kötü futbolu ve başarısız sonuçlar sonrası 48 yaşındaki teknik direktör, koçluğu beceremedi şeklinde eleştiriler alıyor.Özellikle sağlığı ile ilgili endişeleri sonrası İtalya'da bir spa merkezine gitmesi sonrası alay konusu olan Maradona'nın önümüzdeki günlerde Arjantin Futbol Federasyonu ile kariyeri ve geleceği ile ilgili görüşmesi bekleniyor.

7 Ekim 2009 Çarşamba

İşte Ankaraspor Kararları...


Türkiye Futbol Federasyonu'nun Ankaraspor'un küme düşürülmesi ile ilgili aldığı kararlar az önce Lütfü Arıboğan ve Yunus Egemenoğlu'nun düzenlediği basın toplantısı ile duyuruldu. Akıllara takılan birçok soru da böylece cevaplanmış oldu. İşte Ankaraspor kararları:

1) Cezası kesinleşen Ankaraspor A.Ş.’nin 2009–2010 sezonunda Turkcell Süper Lig müsabakalarına iştirak etmemesine, 2010–2011 sezonundan itibaren Bank Asya 1. Ligi’nde yer almasına,

2) Ankaraspor A.Ş.’nin 2009–2010 sezonunda Turkcell Süper Lig’de müsabakalar, 3-0 Ankaraspor A.Ş.nin hükmen mağlup, rakiplerinin ise 3-0 hükmen galip sayılarak tesciline,
a) Bu müsabakalarda atılan gollerin gol krallığı sıralamasında dikkate alınmasına,
b) Bu müsabakalarda futbolcuların gördükleri sarı ve kırmızı kartların, disiplin ihlalleri ile alınan cezaların geçerli sayılmasına,

3) Ankaraspor A.Ş.’nin, Turkcell Süper Lig fikstürü uyarınca 07.10.2009 tarihinden sonra oynanması planlanan müsabakalarda 3–0 hükmen mağlup, rakiplerinin ise 3-0 hükmen galip sayılmasına;

4) 2009-2010 sezonunda Turkcell Süper Lig’den Ankaraspor A.Ş.’den başka 2 takımın daha Bank Asya 1. Ligi’ne düşmesine,

5) 2009-2010 sezonunda Bank Asya 1. Ligi’nden 3 takımın Turkcell Süper Lig’e çıkmasına,

6) Ankaraspor A.Ş.’nin futbolcuları için, 07/10/2009 saat 00:00 ile 22/10/2009 saat 23:59 tarihleri arasında, FIFA’ya bildirim yapılarak özel transfer ve tescil dönemi açılmasına, bu süre içinde Ankaraspor A.Ş. futbolcularının, Ankaraspor A.Ş.’nin yazılı muvafakatının alınması koşulu ile transfer yapabilmelerine,

7) Ankaraspor A.Ş.’nin sözleşmesi devam eden ve TFF Yönetim Kurulu tarafından açılacak özel transfer döneminde, 2009-2010 sezonu transfer dönemlerinde Ankaraspor A.Ş’den ayrılmayan yabancı futbolcu ve teknik adamlarının TFF 1. Lig Statüsü madde 2/1 gereği sözleşmelerinin sonuna kadar Ankaraspor A.Ş’ye bağlı olarak kalabilmelerine;

8) Ankaraspor A.Ş.’nin, Futbol Kulüpleri Tescil Talimatı’nın 17. maddesinin 3. fıkrası hükmüne uygun olarak, 2009–2010 sezonunda Türkiye Kupası’na katılmasına,

9) Ankaraspor A.Ş.’nin 2009-2010 Turkcell Fair-Play Ligi’nden çıkartılmasına;

10) Ankaraspor A.Ş’ye, naklen yayın gelirleri ve isim sponsorluğu ile ilgili olarak “dayanışma payı” ve “isim hakkı” adı altında ödenen bedellerin kulübün 2009-2010 sezonunda Turkcell Süper Lig’de oynaması gereken 34 müsabakadan; oynadığı 4 müsabakaya isabet eden kısmının mahsubu ile yapılan fazla ödemelerin kulüp tarafından TFF’ye iade edilmesine ,

11) Ankaraspor A.Ş.’ye 2009-2010 sezonunda Turkcell Süper Lig’de oynadığı 4 müsabakadaki “performans primi” adı altında herhangi bir ödeme yapılmamasına,

12) TFF Yönetim Kurulu’nun 03.09.2008 tarihinde aldığı kararda belirlenen naklen yayın geliri dağıtım kriterlerinin aynen uygulanmasına karar verildi.

Barça Defansa Takviye İstiyor


La Liga'da oynadığı 6 maçı da kazanan Barcelona, Arsenal'in 26 yaşındaki savunma oyuncusu Emanuel Eboue'yi kiralamaya çalışıyor. Transfer haberi İspanyol gazetelerinde yer alırken, kiralama bedelinin 7 milyon euro olacağı belirtiliyor. Herşey yolunda giderken, Guardiola'nın yüksek kira bedeline rağmen ısrarla istediği Eboue Fildişi Sahili milli takımında da forma giyiyor. Bu sene Premier Lig'de daha başarılı bir yer hedefleyen Arsenal'in Eboue'yi bırakıp bırakmayacağını çok kısa bir süre içinde göreceğiz.

Man U Dünyanın En Büyüğü



Hiç kimsenin beklemediği bir anda Manchester United'a imza atan Michael Owen, dünyanın en iyi takımının formasını giydiğini söyledi. "Sir Alex Ferguson ile çalışmak fantastik bir olay. Malzemecilerden tutun kantinde çalışan kızlara kadar herkes birinci sınıf. Ve ben burada olmaktan çok mutluyum"

Manchester United'ın dünyanın 1 numarası olup olmadığı tartışılır ama kurdukları istikrarlı sistemin dünyanın en iyi sistemlerinden biri olduğu aşikar. Başarısızlık karşısında dimdik durarak bugünlere geldiklerini sık sık tekrarlayan United yöneticilerinin medya ile nasıl başa çıktıklarını da dikkatle incelemek gerekiyor.

Türk yöneticilerinin aynen teknik direktörlerin yaptıkları gibi İngiliz kulüplerinde staj yapma olayını ciddi ciddi düşünmeye başlamaları için oldukça geç kalındı. Bu takımlardan öğrenilecek o kadar fazla şey var ki...

6 Ekim 2009 Salı

Ve Ankaraspor Turkcell Süper Lige Resmen Veda Etti


Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu'nun bu gece aldığı karar sonucunda Ankaraspor resmen küme düşürüldü. Karar kesin olmakla beraber herhangi başka bir itiraz mercii bulunmuyor. Kararın ardından ligimizin 2009-10 sezonunun 17 takımla tamamlanacağı kesinleşti. Şimdi cevapları merakla beklenen sorular şunlar:

1- Ankaraspor'un ligden düşürülmesi sonucu rakiplere 3 puan mı yazılacak, yoksa Ankaraspor yok sayılarak oynadığı karşılaşmalar sıfırlanacak mı?

2- Ligden kaç takım düşecek?

3- Yayın haklarından Ankaraspor payına düşecek pay nasıl pay edilecek?

Bu sorular büyük ihtimal ile yarın Lütfü Arıboğan'ın Federasyon'un İstinye binasında yapacağı basın toplantısı sonrası cevap bulacak. Bizler de merakla cevapları bekliyoruz.

Anket Değerlendirmesi: Galatasaray'ın Futbolu

2 Ekim Cuma günü açtığım anket ile Galatasaray'lılara bir soru sormuştum...
Galatasaray'ın oynadığı futboldan memnun musunuz?
Özellikle alisamiyen.net adlı sitede oldukça derin bir şekilde tartışılan konu sonunda Galatasaray taraftarlarının durumdan şikayetçi olmadığı net bir şekilde ortaya çıktı.

Yazımın sonunda yazacağım cümleyi en baştan belirtmekte fayda var... Basında çıkan taraftar homurdanıyor, taraftar beğenmiyor, taraftar tepkili tarz haberlere pek inanmayın... Galatasaray taraftarı halen Rijkaard'a ve sistemine güveniyor. Gelişmeleri umut ile takip ediyor. Ve en önemlisi mevcut durumdan da şikayet etmiyor...

"Şikayetçi olmamak" tabirini kullanmamın nedeni, memnun olan büyük çoğunluğun dışında kalan kısmın büyük oranda gelecek ile ilgili "umut" taşımalarıydı.

İşte gelen mesajlardan bazıları:

Çağlar Şentürk: Memnun olmayan G.Saray'lı tabi ki vardır ama onlar çok azınlıkta.Etrafımdaki birçok kişi gayet memnun.34 maçın tamamını kazanan bir takım bugüne kadar olmamış bundan sonrada olmaz.Önemli olan ışık vermek.Bende o ışığı fazlasıyla görüyorum.

İbrahim Taşkın: Şu an bu topraklardaki en iyi futbolu oynayan ve daha iyisini oynama potansiyeline sahip tek takım Galatasaray. Elbette memnunum. Değil 10. haftaki olası mağlubiyet sezon sonu şampiyonluk kaçsa, birkaç maçta 5'lik de olsak (ki bana çok uzak durmuyor) bile umutluyum. Bu değişim binanın dış cephesindeki boyanın renk değişimi değil neredeyse yıkılıp yeni bir temelle yeni bir binanın inşaası değişimidir.
 
Murat Köylüer: Uzatmayla beraber 93 dakika olan maçın 92:45'inci saniyesinde bile gol atacağımıza dair bir güvenim var. Ama medyada bilinçli bir şekilde 2 beraberlikle takım ölmüş bitmiş, havlu atmış gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor. Beklenti çok yükseldiği içinde bazı taraftarlarımız bu havaya kapılıyor gibi geliyor.
 
Emre Altınok: Yeni sistem, yeni hoca, yeni oyuncular... 15 maç 43 gol... ligde 7 maç 19 puan.. E ayıptır memnun olmamak...

Erdem Hacıoğlu: Memnunum cünkü güzel günlerin yakin oldugunu biliyorum...umutluyum cünkü Rijkaard, Neeskens, Rocha ve Pujol var! Daha yolun basindayiz ama isler cok sükür iyi gidiyor, bu is olacak!

Onur İnce: Dün staddan çıktıktan sonra insanların içinde yarım kalan birşey vardı. Ancak gözlerde umutsuzluk yoktu. Karamsarlık yoktu. Herkes biliyordu ki bu takımın 2 maç beraber kalması tamamen şansızlıktı. Eskişehir maçında Keita, dün Elano arka direkteki voleleri düzgün tamamlasalar bugün zafer şarkıları söylüyor olacaktık. Bu takım sonuna kadar alkışı ve desteği hakediyor.

Fatih Aydın: Memnun değilim çoook memnunum!!

Yüksel Korkmazer: Takımdan memnun ve razıyım. Takımın eksiklikleri muhakkak var, fakat bu takım daha üç aylık. Bizim rüya takımımızın olgunlaşma süresi dört seneydi. O yüzden sabır kelimesini boş bir yemin olarak bırakmayıp, içini doldurarak hakkını vermek lazım. Kazanamadığımız son iki maçımızda eleştirecek çok fazla şey bulabiliriz. Bu eksiklikleri oyuncularda da, hocada da, sistemde de bulabiliriz. Ama kim takımın bu iki maçta mücadele etmediğini söyleyebilir ? Bu yüzdendir ki doğru yoldayız.

Volkan Haşıl: Bu takım bu sene başarısız olsa bile memnun olacağım.

Ve daha bir çok mesaj...

alisamiyen.net'de yapılan anketin sonucu katılanların %90'ı Galatasaray'ın oyunundan memnun. %10 oranda memnun olmayanlar da var.

Karmaalan'da yaptığım anketin sonucu da benzer şekilde: Memnun olanların oranı % 89, Memnun olmayanlar %11.

Ve sonuç olarak tekrar belirtmekte fayda var...basında çıkan  taraftar homurdanıyor, taraftar beğenmiyor, taraftar tepkili tarz haberlere pek inanmayın... Galatasaray taraftarı halen Rijkaard'a ve sistemine güveniyor. Gelişmeleri umut ile takip ediyor. Ve en önemlisi mevcut durumdan da şikayet etmiyor...

Rijkaard Hiddink Olmasın


Rıdvan Dilmen'in bugün ki Milliyet gazetesinde çıkan yazısında belirttiği noktalar dikkate alınmalı. Hiddink’in kariyerinde başarılı olamadığı tek yer Fenerbahçe. Dilmen bu başarısızlığın sebebini Hiddink'in oyuncusunu tanıyamamasına bağlıyor. Frank Rijkaard'ın da futbolcuları Barcelona’daki gibi kampa almaz, rahatlık tanırsa suistimale uğrayacağını ve vatandaşı Hiddink gibi başarısız olabileceğini belirtiyor.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Gol Sevinci




Çoğu stadyumda tel örgüler ve tribün yapısı nedeni ile oyuncular ile seyirciler arasında  temas yok denecek kadar az. Oysa yukarıdaki tarz bir gol sevinci çok güzel durmuyor mu? Michael Turner'ın Sunderland taraftarları ile bütünleştiği an...

Ayağa Kalkın, Sorumluluğu Alın...


Premier Ligde hafta sonu oynanan Chelsea – Liverpool maçını Spormax’ten izledim. Liverpool’un kaybettiği maç için bir çok yorum yapılabilir. Benitez hatalı taktik diziliş ve ya oyuncu değişiklikleri için eleştirilebilir mesela… Ya da hakem.. Türkiye’de bir maç kaybedildiyse hakemin suçu elbet vardır. Ya maç 0-0 devam ederken bir penaltı vermemiştir ya da rakibin bir golü ofsayttır falan filan… Bu böyle devam eder. İngiltere’nin önemli gazetelerinden Telegraph’da bugün okuduğum bir yazı bana Ankara deplasmanında kaybeden Galatasaray’ı anımsattı.


Alan Hansen şöyle diyor: “No matter how much criticism is directed at Rafael Benitez at the end of a bad week for Liverpool, it is ultimately the players who must stand up and take the responsibility”. Yani “Liverpool’un geçirdiği kötü bir hafta sonunda Rafael Benitez’e yöneltilen eleştirilerin hiç önemi yok; ayağa kalkıp sorumluluğu alması gerekenler Liverpool oyuncularıdır”.


MKE Ankaragücü – Galatasaray maçı gözümün önünden, klasik tabiri ile, bir film şeridi gibi geçti…İlk 45 dakika boyunca yere yatmayan Leo Franco ve girilen pozisyonlar… Uğur ile direkten dönen top, Aydın’ın şutları…Baros içeride bomboşken içeri çalımlarla nefis giren Arda’nın pas vermek yerine auta vurduğu 2 top…İkinci yarıda önce Baros’un sonra Nonda’nın kalede sadece kaleci varken topu akıl almaz şekilde dışarı vurdukları pozisyonlar. Oyuna 78. dakikada giren Mehmet Topal’ın 3 golde de yaptığı inanılmaz hatalar. Yenilen ilk gol sonrası henüz maçın sonuna 10 dakika varken oyunu bırakan ve 2 gol daha yiyen oyuncular ki bu oyuncular 2 hafta önce Kasımpaşa’ya son 2 dakikada 2 gol atmışlardı...


Dün maç sonundan bu yana spor basınında duyduklarım ise şu şekilde:


  •       Rijkaard’ı çözdüler
  •       Rijkaard dersini çalışmamış.
  •       Yanlış taktik – yanlış değişiklikler
  •       Zaten bu sonuç geliyordu, 3 haftadır biz gördük Rijkaard görmedi…
İşte Galatasaray takımı oyuncularının burada devreye girmesi gerekiyor.
Rijkaard’ı yıpratmak için sotede bekleyenlerin dün itibari ile başlattıkları akınlara Galatasaray taraftarı çelik gibi duracak. Ama sizler ayağa kalkın ve sorumluluğu üstlenin.


Sırtınızdaki forma, arkanızdaki taraftar, kulübede bekleyen ve sizlere katacağı daha çoook şey olan kişiler bunu hak ediyor…

Ne Oldu Sana Mehmet?


Her ne kadar Rijkaard, Ankara'da kaybedilen maç sonrası "biz  olaylara bireysel bakmıyoruz, takım olarak kazanıp takım olarak kaybediyoruz" şeklinde görüşlerini bildirse de zaman zaman bireylerin takım üzerinden çok önemli ölçüde etkili olduklarını görüyoruz. Kaçan bariz goller, yapılan kademe hataları, kaleci hataları gibi oyunsal ve ya teknik direktörce yapılan sistemsel hatalar bu kıstasta ele alınabilir. Galatasaray Ankara'da 7 dakikada 3 gol yerken beni rahatsız eden, oyuna 78. dakikada giren Mehmet Topal'ın yenilen gol pozisyonlarında sergilediği tavırdı. Mehmet Topal bu sezon başından beri istediği performansı bir türlü sahaya yansıtamıyor.  Yaşadığı önemli  sakatlıkların bu düşüşte elbet rolü var. Ama özellikle 3. golde önce hemen yanındaki arkadaşına veremediği pas sonrası kaptırılan topu; ardından da  hemen arkasından rakip oyuncuyu takip etmemesini, oyuna 5 dakika önce girmiş bir oyuncunun kondisyon ya da performans düşüklüğü ile açıklayamıyorum.

Frank Rijkaard'ın takım oyunu ile ilgili sıkıntılarının olduğunu, özellikle bir kaç oyuncunun takımdan çok kendine oynamasından yana rahatsız olduğunu biliyorum. Mehmet Topal gibi, kalitesine yakışmayan oyun sergileyen oyuncular için de biran önce önlem alınmalı. Problemleri ne ise ortaya çıkartılarak çözülmeli. İyi ve morali yerinde bir Mehmet Topal, Galatasaray için ekstra güç anlamına geliyor. Takımın geri dörtlüsü ile ileri dörtlüsü arasındaki en kilit mevkide oynayan oyuncuların performansları, takımın performanısını da doğrudan etkiliyor.

4 Ekim 2009 Pazar

Sir'e ceza geliyor



Takımı Manchester United'ın Sunderland ile oynadığı ve 2-2 sonuçlanan maçın ardından hakem ile ilgili açıklamalar yapan Sir Alex Ferguson'a ceza geliyor.

Hakem Alan Wiley'nin Premier Lig'de hakemlik yapacak kadar fit olmadığını söyleyen Ferguson şu sözlerle devam etti: "Gerekli uzatma süresini maç sonuna eklemedi. Sahada dinlenmek için fırsat kolluyordu. Oyuncular ve oyunun hızı fit bir hakem gerektiriyor, ama o fit değil."

Bu açıklamanın ardından FA'in (İngiltere Futbol Federasyonu) Ferguson'a ciddi bir ceza vermesi bekleniyor. Muhtemelen bu ceza bir ya da bir kaç maç için tribüne çıkma olabilir.

Sir, Alan Wiley'nin, United'ın City karşısında uzatmalarda attığı gol ile kazandığı maçın 4. hakemi olduğunu unutması enteresan...

2 Ekim 2009 Cuma

Memnun musunuz?

Strum Graz karşısında alınan beraberlik ve neticesinde gelen 1 puan için en güzel yorumu Galatasaray kaptanı Arda Turan yaptı: “Bazen bu 1 puanlar çok önemli olabiliyor. Eskiden bunları kaybediyorduk.”

Galatasaray dün maçı kazandıracak pozisyonları bolca buldu. Özellikle Baros’un kale alanı içerisinden üst direği nişanladığı pozisyon gol olmalıydı, olmadı. İlk yarının sonunda Arda’nın attığı golün faul gerekçesi ile iptal edilmesi, hemen ardından Graz’ın bir kontra atak ile golü kazanması Galatasaray’ın oyun disiplinini hiç eksiltmedi. Oyunun 88. dakikasında, üstelik maç 1-1 beraber giderken, orta saha oyuncularını halen topu ayağa oynarken görmek oldukça sevindirici. Rijkaard’ın sistemine uyum sağlamak için zaman gerektiği, çünkü bu sistemin bizim gibi sabırsız insanların kabullenmesinin zor olduğu ve total futbol yerine gole dayalı futbolu tercih ettiği aşikar.

Beni umutlandıran ise Eskişehir ve Graz maçından sonra Galatasaray taraftarlarının takımı ve teknik direktörünü alkışlayarak uğurlaması. Açıkçası ben bir futbolsever olarak durumdan ve izlediğim futboldan aldığım keyiften son derece memnunum. Bu konuda Galatasaray taraftarının ne düşündüğünü de merak etmiyor değilim. Bakalım sonuç ne yönde çıkacak?

1 Ekim 2009 Perşembe

Kartal Acı Çekiyor



Beşiktaş Şampiyonlar Liginde oynadığı 2. maçtan da boynu bükük ayrıldı. Aynen Turkcell Süper Ligde olduğu gibi girdiği gol pozisyonlarını gole çevirme becerisini gösteremeyen Beşiktaş, kaleci Rüştü'nün  yediği 2 hatalı gol ile maçı kaybetti.

Son oynadığı Galatasaray maçında yediği hatalı goller nedeni ile eleştiriler alan Rüştü, o günden bu yana kulağında meydana gelen bir problem nedeni ile forma giyemiyordu. Bu maçta kaleyi Hakan'dan devir aldı ama sonuç tekrar Beşiktaş kalesinde görülen 2 hatalı gol oldu.

Maç sonunda açıklanan istatistiklere göre Beşiktaş'ın topa sahip olma oranı % 55 olarak gerçekleşirken CSKA Moskova için bu oran % 45 olarak ortaya çıktı. Ayrıca Beşiktaş kullandığı 8 korner ve toplam 18 duran toptan sonuç alamadı. CSKA'nın korner sayısı 2. Beşiktaş üstün gözüktüğü, üstelik kendileri için son derece önemli olan, bu Şampiyonlar Ligi maçını çektiği toplam 12 şuta rağmen sadece 1 gol bulunca kaybetti. Bu şutların 5 tanesi kaleyi bulurken  7 tanesi ise isabetli değildi.

Şampiyonlar Liginde 3. maçını 21 Ekim 2009 Çarşamba günü TSİ 21:45'te VFL Wolfsburg ile Almanya'da oynayacak olan Beşiktaş en azından UEFA Avrupa Ligine devam etmek istiyorsa bu deplasmandan en az 1 puan ile dönmek zorunda.