9 Nisan 2012 Pazartesi

Siyah Ceketin Sol Cebindeki İğne Delikleri

Bülent (Timurlenk) abimin Aceto blogda Temel Özalak'ın vefatı sonrası kaleme aldıklarını bugün sevgili Zeynep (Acar) vasıtası ile okudum da... Budur be abi...

http://acetobalsamico.blogspot.com/2008/02/temel-abi-de-gitti.html

yoksa birden fazla siyah ceketin; çoksa, çoğalıyorsa gittiğin cenazeler yıllar geçtikçe. camiiden çıktığında yakandan alıp da cebine koyduğun rahmetlinin fotoğrafını ne yapacağını bilmiyorsan, sadece eş dost akraba değil; sevdiğin ama tanımadığın insanların da cenazesinde son bir veda ediyorsan; artıyor bu iğne delikleri. hani bazı kumaşlar tutmuyor da o delikleri, bazıları tutuyor işte. delik deşik oluyor siyah ceketin sol yakası. iğne deliklerine bakıp hangisi hangi cenazeden diye de çıkartamıyorsun anasını satim.

ölüyorlar

delik deşik oluyorsun

hem siyah ceketin

hem de sen..
 
Bu kelimelerin üstüne laf olur mu...Eline, kalemine sağlık ağabey...
 

4 Nisan 2012 Çarşamba

Sunay Akın Üstadımızdan Harika Bir Yazı

PEARL HARBOUR, ANKARA GEMİSİ, ÇORLULU ALİ PAŞA CAMİİ ŞADIRVANI...

Pearl Harbour'u bilirsiniz herhalde...
Bilmeyenlere de geçen yıllarda filmi öğretti. Japon uçakları Amerikan donanmasını bir sabah ansızın bastılar ve tam 96 zırhlıyı batırdılar...

Oysa Hawaii'deki bu limanda, 97 donanma gemisi vardı..

Birine dokunmadılar. .

Niye?

Çünkü o geminin tepeden bakılınca bembeyaz görünen güvertesinde bir kızıl haç vardı... O hastane gemisi idi... Bombalar ve kamikazelerle dalan Japon uçakları hastane gemisine dokunmadılar. Çünkü o gemi orada, öldürmek değil, yaşatmak için demirliydi..

Adi Solace...

Türkçesi Teselli... Üzüntü azaltan...

Solace savaş boyu Amerikalı annelerin üzüntüsünü azalttı.

Tam 25 bin genci ölümden kurtardı, Amerika'ya taşıdı... Ülke limanlarına her gelişinde, umutla mutsuzluk karmaşasındaki kafaları ile anneler iskeleye koştular...
"Benim oğlum da geldi mi?.."

Savaş sonrası hayatlarını Solace sayesinde kurtaran gençler bir dernek kurar ve bir madalya yaparlar... Üzerinde Solace'nin kabartması olan bir madalya... Ve bunu gururla takarlar...

Devlet rahatsız olur...

İkinci Dünya Savaşı'ndan böyle savaş karşıtı bir sonuç çıkar mı?..

Solace gemisini yok etmeye karar verirler...

Gemi sapasağlam...

Pırıl pırıl... Jilet olur mu?..

Savaş sonrası yere serilmiş ekonomi her dolara muhtaç... Uzak bir ülkeye satarlar.. Makyajını değiştirip bambaşka bir amaçla kullanması için...

O uzak ülke...  Türkiye...

Yok yahu!..

O gemi, ünlü "Ankara"!..

Hastane gemisinden transfer gezi gemisi Ankara...

Vay canına!..

Türkiye, bugün Amerikalılar için belki de hac yeri olacak, Gelibolu'nun Anzaklar'ı çektiği gibi bir turizm anıtına dönüşecek Solace'nin kıymetini bilmez..

Şefik Kaptan'la yaptığı Avrupa seferleri dillere destan olan Ankara sonunda ihtiyarlar ve jilet yapılmak üzere hurdacılara teslim edilir...

1980'li yılların başında Ankara, İzmir'de sökülürken, yılların söktüğü bir eski anıt da İstanbul'da dikilmektedir.

HaliÇ Tersanesi'ndeki Çorlulu Ali Paşa Camisi'nin şadırvanı...

Restorasyon gelir çatıda takılır...

Çatı kurşun...

Kıtlık yılları..

Kurşun yok...

Etibank dahi geri çevirir...

"Kurşun yok..."

Şadırvan çatısız kalacak...

Dört bir yana duyururlar..

"Kimde kurşun varsa..."

Aliağa'da Ankara'yı söken hurdacılardan haber gelir...

"Gelin bizde var,alın..."

Bre aman...

Gemide kurşun olmaz... Ankara'da niye olsun...

Çaresizler ya... Gider bakarlar...

Gerçekten Ankara'nın sayısız kamaralarından biri, tamamen kurşunla kaplı...

Niye?...

Çünkü burası Solace'nin röntgen odası...  Radyasyonun dışarı sızmaması lazım...

Şimdi yolunuz Haliç'e düşerse, Çorlulu Ali Pasa şadırvanından bir tas su içerseniz, ya da yüzünüze iki avuç su atarsanız serinlemek için, unutmayın...

Çatısına da bakın... Orada, ikinci Dünya Harbi'nde, Pearl Harbour'da Japonlar'ın batırmadığı tek gemiden bugüne kalan son izleri göreceksiniz. ..

Sunay AKIN