28 Eylül 2009 Pazartesi

Adil Oyun (Fair - Play)


... uçarak kaleye giren topu tutar, golü kurtarır... Maç sonu "elimle almıştım hakem görmedi" der...
...rakibine tekmeyi basar, sakatlar.... Maç sonu "kendime hakim olamadım, bana yakışmadı, üzgünüm" der

ve birileri çıkar bu açıklamaları yapanlara fair-play payesi verir...

15.02.2008 tarihinde sporyazarlari.com adlı site için yazdığım yazıyı paylaşmak isterim.

Türkiye’de çok sık duyduğumuz bir kavram olan “Fair-Play” terimini açmak istiyorum. Bu sayede bu terimin ne amaçla kullanıldığını hatırlayacağımızı umuyorum. Ve diliyorum ki bu terimi kullanarak organizasyonlar yapan, ödüller veren kurumlar düştükleri yanılgılardan vazgeçsinler ve bu kavramı layıkıyle kullansınlar.


Fair-Play Nedir?
Fair-Play, kelime anlamı itibari ile “Adil-Oyun” anlamını taşımaktadır. İlk olarak İngiltere’de ortaya çıkan bu kavrama dair benim ulaşabildiğim ilk koordine kurum 1974 yılında. Bu yıl içinde “Uluslararası Fair Play Komisyonu” adı altında toplanan komisyon bir deklarasyon yayınladı.

Bu deklarasyonda Fair-Play şu şekilde tanımlandı: ”Bir insanın kendisine ve dolayısıyla diğerlerine yani rakibine, takım arkadaşlarına, hakemlere, izleyicilere ve kamuoyuna saygılı olmasına dayanan bir hayat görüşüdür. Bu görüş her ne pahasına olursa olsun kazanmayı, başarılı olmayı reddetmektedir”.

Bu kavram sadece sporcular için değil, yöneticiler, hakemler, izleyiciler, teknik yetkililer ve yarışmalarla ilgilenen tüm medya kurumları içinde geçerliydi. Onların da doğrudan veya dolaylı olarak yarışmaların yukarıda ifade edildiği biçimde cereyan etmeleri için çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Anlaşıldığı üzere, fair-play ahlak üzerine kurulmuş bir kavramdır.

Türkiye’de Fair-Play
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk: “Ben sporcunun, zeki, çevik ve ahlaklısını severim” diyerek , henüz dünyada bu anlayış yokken Türkiye’de ilk fair-play mesajını vermiştir.

Türkiye'de fair play hareketi, TMOK bünyesinde Erdoğan Arıpınar'ın girişimleri ile kurulan bir komisyonla başlatıldı. Bu komisyon çeşitli etkinliklere imza attı. Ayrıca, Erdoğan Arıpınar kısa adı EFPM olan Avrupa Fair Play Hareketi 'nin kuruluşunda yer aldı ve ikinci başkanlığı görevini yürüttü.

Peki biz Türkiye’de fair play terimini hangi amaçlarla kullanıyoruz? Fair- Play ödüllerini gerçekten hak eden kişilere nasıl lakaplar takıyoruz? Galatasaray taraftarlarının bir çoğu, hareketlerini beğenmedikleri Başkan Özhan Canaydın'ı "fair-play Özhan" diye eleştirmiyor mu? Ya da bu yazıyı okuyunca büyük ihtimalle aldığı ödülün gerçek bir fair play ödülü olduğunu düşüneceğiniz Alpay'a ulusça "aptal" demedik mi? İşte bu yazımın amacı da bu ikilemleri ortadan kaldırmak, "fair-play" kavramını tam anlamı ile ortaya koymaktır.

Bir takım kişiler sporun gerçek amacını keşfettikleri için “Fair-Play” terimini ortaya atmışlar. Bu kavram bir felsefe olup, bu felsefe kavranıp benimsendiği takdirde spor amacına ulaşacaktır. Sporun esas amacı kitleleri birleştirmek, kaynaşmayı sağlamaktır.

Oysa günümüzde tek amaç, “kazanmak, ne olursa olsun kazanmak” değil mi? İşte bu kargaşada zaman zaman alakasız hareketler de fair-play kapsamına sokuluyor. Bana göre fair-play ile yakından uzaktan alakası olmayan bu davranışlar çok yanlış bir şekilde topluma örnek olarak lanse ediliyor.

Örneğin Maçtan sonra yapılan röportajlarda bazı futbolcular kameralara pişmiş kelle gibi sırıtarak, hakemin penaltı vermediği bir pozisyon için hareketi yapan defans oyuncusu pozisyonun aslında penaltı olduğunu, ya da hakemin penaltı verdiği bir pozisyon için forvet oyuncusu pozisyonun penaltı olmadığını, attığı golü eli ile attığını ve benzeri bir çok durumu itiraf ediyor. Aynı mantıkla rakibine maç içinde inanılmaz sertlikler gösteren bir oyuncunun maçtan sonra özür dilemesi de bu kıstasta fair-play kavramı içinde değerlendiriyor. Esas üzüldüğüm nokta ise bir çok kurum, fair-play kavramını kullanarak kendi reklamlarını yapmak peşindeler. Bu hareket başlı başına bu felsefeye uymuyor.

Yukarıda sözünü ettiğim komisyon Türkiye’de verilen fair-play ödüllerini denetliyor mu bilmiyorum. Bana göre denetlemeli. Bu şekilde her önüne gelen kurumun, kendi kafasına göre, fair-play felsefesi ile hiç alakası olmayan durumlar için ödüller dağıtmasını hazmedemiyorum.

Bu şekilde bu ödülü almayı gerçekten hakeden kişilerin kemikleri sızlayacaktır...

Tarihten Örnekler

Atlı Araba yarışında Nestor’un oğlu Antilos, Menelaos’un çift koşumunu bir dar geçitte yarışma kurallarına aykırı geçtiğini farkedince galibiyet ödülünü Menelaos’a verir. O ise Antilos’un bu dürüst davranışına öyle sevinir ki ödül olarak verilen kısrağı ona geri verir.

1964 Innsburg Kış Olimpiyatları’nda Bobsleigh Çiftler yarışmasında en iyi dereceyi İtalyan Monti yapar. Sıra İngiliz Tony Nash ve eşine geldiğinde, kızağının bir parçasının kırık olduğu görülür. Monti, kendi kızağından o parçayı söker ve yarışacak olan Nash’e verir.Ve Nash, Monti’nin verdiği parça ile tamir ettiği kızağında olimpiyat şampiyonu olur.

1965 ‘de ABD’de yapılan Salon Atletizm Müsabakalarında uzun atlamada İngiliz Şampiyonu Mary Rand yerdeki çizgileri karıştırınca üçüncü hakkında elenir. Willie White ise onun haksızlığa uğradığını söylerek hakem heyetine bir şans daha verilmesi talebinde bulunur. Dördüncü atlayışında Rand daha iyi bir derece yaparak yarışmayı kazanır. Burada White, rakibinin cezalandırılması sonucu galip gelmeyi reddetmiştir.White 1965 Fair Play ödülünü aldı.

1968 Dünya Kupası özel slalom yarışında Polonyalı Andrzej Bachleda sıralamada birinci ilan edilir. O buna itiraz eder ve bir kapı atladığını açıklar. Yarışmadan diskalifiye edilir. Kazanmadığı ünvanı, kabul etmez.

1966 ABD’de Toledo’da Dünya Greko Romen Şampiyonası sırasında Yugoslav Horvat müsabakada favori idi. Rakibi diskalifiye edilince o galip ilan edildi. Horvat, buna itiraz etti ve bir şans daha verilmesini istedi. İkinci denemede yine galip geldi ve “Zafer kazanılmalıdır” mantığı ile hareket ettiği için 1966 Fair Play ödülünü aldı.

1967 yılında Hamburg’da Uluslararası Almanya Tenis Turnuvası’nda Macar Gulsay, Çekoslavak Kukal ile başabaş bir maç çıkarıyordu. Bir ara Kukal bir kramp ile düştü ve devam edemeyecek hale geldi. Kurallara göre Gulsay’a puan verilmesi gerekiyordu. Ama o doktor çağrılmasını istedi.Doktor müdahalesinden sonra Kukal maça devam etti ve maçı kazandı.

2 Kasım 1969’da İspanya’da Madrid’te Bernabeu Stadyumu’nda Real Madrid - Sabadell ile şampiyonluk maçı oynuyordu. 50. dakikada durum berabere iken Sabadell forveti Pedro Zaballa top ile ilerleyip, tam rakip kaleye şut atacağı sırada, Real Madrid kalecisi ve bekinin çarpışıp bayıldığını gördü. O şutunu atmadı ve kasti bir hentbole neden oldu. Maçı Real Madrid 1-0 kazandı. Maç sonrası Sabadell Kulübü , Zaballa’ya ceza vermek amacıyla toplandı. Ama tüm İspanyol basını Zaballa’yı mükemmel bir sporcu ilan etmesi ve sonra Uluslararası Komite onu Zafer Kupası ile ödüllendirdi.

1967 yılında Fransa Atletizm Şampiyonası’nda 200 metre yarışında Sylvie Telliez altın madalyayı Cabrielle Mayer’e bıraktı. Çünkü, o yarışının bitimine çok az kala düşmüştü.

23 Agustos 1967’da Zdenka Zarubnicka paraşütle atlama yarışında paraşütü açılmayan rakibine yardımda bulundu ve onun hayatını kurtardı.

İtalya Su Kayağı yarışında Cianni Lonzi rakibinin hayatını boğulmak üzereyken kurtardı.

İsveçli oto yarışcısı Beat Fehr Casserta diğer yarışmacıların hayatını kurtarmak isterken kendi hayatını kaybetti.

Ülkemizde de ilk kez 1983 yılında Konya mahalli kümesinde, kümede kalma maçında takımın kalecisi İsmet Karababa koruduğu kaleye atılan bir gol için tartışma çıkınca, hakeme gidip golün nizami olduğunu söyledi. Bu İsmet’e o yıl Paris’te yılın Fair Play Ödülü’nü getirdi.

Kaynaklar:
• Türkiye Futbol Federasyonu web Sitesi
 FIFA Web sitesi
• Avrupa Fair-Play Hareketi Komisyonu
• Sporbilim Web Sitesi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder