30 Eylül 2009 Çarşamba

Turkcell Süper Lig 8. Hafta Hakemleri

TRABZONSPOR A.Ş. - GAZİANTEPSPOR
(O) TOLGA ÖZKALFA
(Y) İSMAİL ŞENCAN
(Y) MUHARREM YILMAZ
(D) MEHMET FATİH GÖKÇE

BEŞİKTAŞ A.Ş. - DENİZLİSPOR
(O) FIRAT AYDINUS
(Y) SERKAN OK
(Y) ALEKS TAŞÇIOĞLU
(D) VOLKAN BAYARSLAN

MANİSASPOR - BURSASPOR
(O) AYTEKİN DURMAZ
(Y) MUSTAFA İSPİROĞLU
(Y) ORKUN AKTAŞ
(D) SERDAR KARAKAŞ

DİYARBAKIRSPOR - BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
(O) BÜLENT YILDIRIM
(Y) SERKAN GENÇERLER
(Y) İSMAİL KÖSE
(D) SERKAN BAL

FENERBAHÇE - GENÇLERBİRLİĞİ
(O) KUDDUSİ MÜFTÜOĞLU
(Y) ERHAN SÖNMEZ
(Y) MUHİTTİN GÜRSES
(D) BURAK ASTAR

ESKİŞEHİRSPOR - KAYSERİSPOR
(O) SELÇUK DERELİ
(Y) ADİL SİNEM
(Y) EMİN YILDIRIM
(D) ALİ PALABIYIK

SİVASSPOR - ANTALYASPOR A.Ş.
(O) BÜNYAMİN GEZER
(Y) GÖKHAN MEMİŞOĞLU
(Y) HAKAN ATİLLA GÖKBİLGİN
(D) HÜSEYİN ALTINTAŞ

MKE ANKARAGÜCÜ - GALATASARAY A.Ş.
(O) KORAY GENÇERLER
(Y) SELÇUK KAYA
(Y) EKREM KAN
(D) ERCAN HELLAÇ

Uçtu Uçtu Gallas Uçtu

Şampiyonlar Ligi'nde dün (29.09.09) oynanan Arsenal - Olympiakos maçında Gallas'ın insan üstü sıçrayışını gösteren güzel bir fotoğraf...


29 Eylül 2009 Salı

En Fazla Taraftar Kimde?





Çeşitli aralıklarla gündeme gelen bir sorudur en fazla taraftarın hangi takımda olduğu...

Son araştırma Dataprofil şirketi tarafından gerçekleştirildi. Profil toplayan ve bu profilleri TC kimlik numarası üzerinden gerçekleştiren Dataprofil, reklam verenler için çok önemli bir hizmet gerçekleştiriyor. Sunduğu profilleme hizmeti ile istenen kriterlere (yaş, cinsiyet, ikametgah, eğitim durumu, ve daha birçoğu) uygun hedef kitleye tamamen kişiye özel yapılan izinli pazarlama çalışmasıyla ulaşabiliyor.


Dataprofil'in 13 yaşından büyük ve futbolla ilgilenen 88.835 üyesi arasında yaptığı bu araştırma, en fazla taraftarı olan takımın Galatasaray olduğunu gösteriyor. Sonuçlar şu şekilde:

Galatasaray:   % 40
Fenerbahçe:   % 34
Beşiktaş:        % 19
Trabzonspor:  % 3

Taraftarlık araştırmasının diğer ilginç sonuçları şöyle:



Tuttuğu takımın maçlarını haftada bir veya daha fazla izleyenlerin oranı % 68.

Televizyon bağlantısı olarak uyduyu kullananların oranı % 37 iken, Digitürk kullananların oranı % 24, D-smart kullananların oranı yüzde % 13.


HD yayını destekleyen televizyonu olanların oranı % 37.


1 yıl içersinde HD yayını destekleyen yeni bir televizyon almayı düşünenlerin oranı % 40.


Tuttuğu takımın maçlarını stattan haftada bir veya daha fazla izleyenlerin oranı % 14 iken, yılda bir veya daha az izleyenlerin oranı % 24.


Tuttuğu takımın lisanslı ürününü satan mağazalarından yılda birden daha az sıklıkta alışveriş yapanların veya hiç lisanslı ürün almayanların toplam oranı % 64.


Tuttuğu takımın herhangi bir taraftar grubuna üye olanların oranı % 21.


Tuttuğu takımın GSM hizmetini kullananların oranı % 6 iken, sunduğu avantajlara göre kullanmaya karar verecek olanların oranı % 42.

Bahri Havadır'dan Rijkaard'a Açık Mektup

Sevgili ağabeyim Bahri Havadır'ın bugün (29.09.2009) AKŞAM gazatesinde yazdığı yazıdan bir alıntı.
Benim çok hoşuma gitti.


1- Bir kere işini düzgün yapıp, sağa sola sırıtmıyorsun ya... 'Yahu ne yüzü asık bir gudubet bu? İnsan biraz güler, sempatik olur canım' gibi konuşmaları duyacaksın ikide bir; sakın aldırma.

2-Gazetelere, TV'lere her gün çıkıp, ona şirin görüneyim, buna yaranayım diye uğraşmadığını görüyorum. Bunun üzerine durup dururken, 'Hoca Milan'a gidecek, oraya uçacak, buradan geçecek' diye yazacaklar, gül geç.

3-Paparazilere alışık olduğunu biliyoruz. Ama bizimkiler farklı hoca. Dikkat et. Yanında uzun saçlı kimi görürlerse görsünler, 'Sevgilisiyle bastık' falan diye (restorantta çekilen fotoğrafları sanki yatakta çekmişler gibi) manşet atarlar, umursama.

4-Bazı yöneticiler bir iki kötü sonuçtan sonra 'Hocamızın arkasındayız' derlerse inanma onlara. Kuyunu kazmaya başlamışlardır, bunu da bil hoca.

5-İtalya'da, İspanya'da yaşadın, Hollanda'da büyüdün ama... Burası bir başka. Florya'dan çıkıp da yanlışlıkla Altınşehir'e falan yolun düşerse şaşırma ha. Orası da İstanbul; korkma!

6-Türkçe dersleri alıyorsun almasına da. Sakın bizim dizilere fazla takılma. Çoğu dizi izleyenleri uyutma taktiği. Hayat pahallılığı, işsizlik, dert, tasa... Onları unutsunlar diye işte.

Bir de her tarafta cami var diye bu insanlar çok dürüsttür, dinlerine düşkün, beni kandırmazlar, kötülük yapmazlar diye düşünme... Sokaklar dinci geçinip de üçkağıtçı, hırsız, kapkaççı, eşkıya dolu, dikkat et hoca. Bu şehirde ters yola girdi diye insanlar birbirini vuruyor, ona göre. Avrupa Birliği'ne aday bu ülkede silah serbest sayın hocam, sakın kimseyle kavga etme.


7-Açılım ile ilgilenme...


8-Ergenekon'a da kafanı yorma.


Biz garip bir toplumuz. Kafanı patlatsan da çözemezsin.
Bak bir örnek: Eskişehirspor'la berabere kaldın ne diyorlar; 'Efendim Elano ile Baros oynamaz mı?'  Onları oynatsaydın da yine berabere kalsaydın ne diyeceklerdi; 'Efendim geçen hafta golleri atan Nonda yedek bırakılır mı, Baros'un ne işi vardı.'


Ya çok övüleceksin. Ya da yerden yere vurulacaksın, alış buna da.
Çünkü biz ya Tanrı gibi taparız, ya da ' cehennemde yansın..' der atarız...
Zaten sen demedin mi ' Türk futbolunda her şey var ama , hiçbir şey tamam değil..' diye...
İşi çözmüşsün sen hoca...
Benden söylemesi haydi sağlıcakla kal, gözlerinden öperim Rijkaard hocam...
 
Yazının tamamı için: http://aksam.com.tr/2009/09/29/yazar/14522/bahri_havadir/rijkaard_a_acik_mektup.html

Avrupa'da Bir Türk...



Avrupa arenasında mücadele eden takımlarımızın performansları ülkemiz açısından son derece önemli.
İşte bu nedenle Avrupa kupa maçlarının oynanacağı haftalarda tüm dikkatler bu takımlarımızın üzerinde oluyor. Kazanacakları puanlar ile ilerleyen sezonlarda Avrupa sahnesine çıkacak takım sayımızı doğrudan etkileyen bu takımlar kadar önemli bir konu daha var.

Aynen takımlarımız gibi hakemlerimiz de Avrupa'da sahne alıyor. Ve onların performansı da ilerleyen sezonlarda önemli turnuvalarda Türk hakemlerinin görev almasını doğrudan etkiliyor.

Son dönemlerin en önemli maçlarından birini 1 Ekim 2009 tarihinde Cüneyt Çakır yönetecek.
UEFA Avrupa Ligi'nde Valencia-Genoa maçında düdük çalacak olan Çakır'ın bu mücadele alacağı iyi bir not, kendisini önümüzdeki sezon  bir üst kategoriye taşıyacak. 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası için ülkemizi temsil etme olasılığı çok yüksek olan Çakır'ın yardımcıları Bahattin Duran ve Alpaslan Dedeş olacak. Karşılaşmadaki dördüncü hakemlik görevini Süleyman Abay üstlenecek. Bu maçın ilave yardımcı hakemleri ise Hüseyin Göçek ile Halis Özkahya olarak belirlendi.

Umarım bu müsabakadaki yönetimi Türk hakemliğinin önünü açar.

Süper Derbi Bilet Fiyatları

Turkcell Süper Ligin 10. haftasında (muhtemelen 25 Ekim Pazar günü) oynanacak Fenerbahçe - Galatasaray maçının bilet fiyatları açıklandı.

Türk Telekom Ve Migros Kale Arkası Tribünü: 66 TL

Fenerium Üst H-I Blok: 132 TL
Fenerium Üst C-D-F-G Blok: 154 TL
Fenerium Alt G Blok: 205 TL
Fenerium Alt B-F Blok 255 TL
Fenerium Alt C-E Blok: 305.- TL
Fenerıum Alt D Blok: 315 TL

Bu maç için karaborsacılar şimdiden mesaiye başladılar.
Bilet arayan futbolseverlere Allah sabır versin...

28 Eylül 2009 Pazartesi

Adil Oyun (Fair - Play)


... uçarak kaleye giren topu tutar, golü kurtarır... Maç sonu "elimle almıştım hakem görmedi" der...
...rakibine tekmeyi basar, sakatlar.... Maç sonu "kendime hakim olamadım, bana yakışmadı, üzgünüm" der

ve birileri çıkar bu açıklamaları yapanlara fair-play payesi verir...

15.02.2008 tarihinde sporyazarlari.com adlı site için yazdığım yazıyı paylaşmak isterim.

Türkiye’de çok sık duyduğumuz bir kavram olan “Fair-Play” terimini açmak istiyorum. Bu sayede bu terimin ne amaçla kullanıldığını hatırlayacağımızı umuyorum. Ve diliyorum ki bu terimi kullanarak organizasyonlar yapan, ödüller veren kurumlar düştükleri yanılgılardan vazgeçsinler ve bu kavramı layıkıyle kullansınlar.


Fair-Play Nedir?
Fair-Play, kelime anlamı itibari ile “Adil-Oyun” anlamını taşımaktadır. İlk olarak İngiltere’de ortaya çıkan bu kavrama dair benim ulaşabildiğim ilk koordine kurum 1974 yılında. Bu yıl içinde “Uluslararası Fair Play Komisyonu” adı altında toplanan komisyon bir deklarasyon yayınladı.

Bu deklarasyonda Fair-Play şu şekilde tanımlandı: ”Bir insanın kendisine ve dolayısıyla diğerlerine yani rakibine, takım arkadaşlarına, hakemlere, izleyicilere ve kamuoyuna saygılı olmasına dayanan bir hayat görüşüdür. Bu görüş her ne pahasına olursa olsun kazanmayı, başarılı olmayı reddetmektedir”.

Bu kavram sadece sporcular için değil, yöneticiler, hakemler, izleyiciler, teknik yetkililer ve yarışmalarla ilgilenen tüm medya kurumları içinde geçerliydi. Onların da doğrudan veya dolaylı olarak yarışmaların yukarıda ifade edildiği biçimde cereyan etmeleri için çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Anlaşıldığı üzere, fair-play ahlak üzerine kurulmuş bir kavramdır.

Türkiye’de Fair-Play
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk: “Ben sporcunun, zeki, çevik ve ahlaklısını severim” diyerek , henüz dünyada bu anlayış yokken Türkiye’de ilk fair-play mesajını vermiştir.

Türkiye'de fair play hareketi, TMOK bünyesinde Erdoğan Arıpınar'ın girişimleri ile kurulan bir komisyonla başlatıldı. Bu komisyon çeşitli etkinliklere imza attı. Ayrıca, Erdoğan Arıpınar kısa adı EFPM olan Avrupa Fair Play Hareketi 'nin kuruluşunda yer aldı ve ikinci başkanlığı görevini yürüttü.

Peki biz Türkiye’de fair play terimini hangi amaçlarla kullanıyoruz? Fair- Play ödüllerini gerçekten hak eden kişilere nasıl lakaplar takıyoruz? Galatasaray taraftarlarının bir çoğu, hareketlerini beğenmedikleri Başkan Özhan Canaydın'ı "fair-play Özhan" diye eleştirmiyor mu? Ya da bu yazıyı okuyunca büyük ihtimalle aldığı ödülün gerçek bir fair play ödülü olduğunu düşüneceğiniz Alpay'a ulusça "aptal" demedik mi? İşte bu yazımın amacı da bu ikilemleri ortadan kaldırmak, "fair-play" kavramını tam anlamı ile ortaya koymaktır.

Bir takım kişiler sporun gerçek amacını keşfettikleri için “Fair-Play” terimini ortaya atmışlar. Bu kavram bir felsefe olup, bu felsefe kavranıp benimsendiği takdirde spor amacına ulaşacaktır. Sporun esas amacı kitleleri birleştirmek, kaynaşmayı sağlamaktır.

Oysa günümüzde tek amaç, “kazanmak, ne olursa olsun kazanmak” değil mi? İşte bu kargaşada zaman zaman alakasız hareketler de fair-play kapsamına sokuluyor. Bana göre fair-play ile yakından uzaktan alakası olmayan bu davranışlar çok yanlış bir şekilde topluma örnek olarak lanse ediliyor.

Örneğin Maçtan sonra yapılan röportajlarda bazı futbolcular kameralara pişmiş kelle gibi sırıtarak, hakemin penaltı vermediği bir pozisyon için hareketi yapan defans oyuncusu pozisyonun aslında penaltı olduğunu, ya da hakemin penaltı verdiği bir pozisyon için forvet oyuncusu pozisyonun penaltı olmadığını, attığı golü eli ile attığını ve benzeri bir çok durumu itiraf ediyor. Aynı mantıkla rakibine maç içinde inanılmaz sertlikler gösteren bir oyuncunun maçtan sonra özür dilemesi de bu kıstasta fair-play kavramı içinde değerlendiriyor. Esas üzüldüğüm nokta ise bir çok kurum, fair-play kavramını kullanarak kendi reklamlarını yapmak peşindeler. Bu hareket başlı başına bu felsefeye uymuyor.

Yukarıda sözünü ettiğim komisyon Türkiye’de verilen fair-play ödüllerini denetliyor mu bilmiyorum. Bana göre denetlemeli. Bu şekilde her önüne gelen kurumun, kendi kafasına göre, fair-play felsefesi ile hiç alakası olmayan durumlar için ödüller dağıtmasını hazmedemiyorum.

Bu şekilde bu ödülü almayı gerçekten hakeden kişilerin kemikleri sızlayacaktır...

Tarihten Örnekler

Atlı Araba yarışında Nestor’un oğlu Antilos, Menelaos’un çift koşumunu bir dar geçitte yarışma kurallarına aykırı geçtiğini farkedince galibiyet ödülünü Menelaos’a verir. O ise Antilos’un bu dürüst davranışına öyle sevinir ki ödül olarak verilen kısrağı ona geri verir.

1964 Innsburg Kış Olimpiyatları’nda Bobsleigh Çiftler yarışmasında en iyi dereceyi İtalyan Monti yapar. Sıra İngiliz Tony Nash ve eşine geldiğinde, kızağının bir parçasının kırık olduğu görülür. Monti, kendi kızağından o parçayı söker ve yarışacak olan Nash’e verir.Ve Nash, Monti’nin verdiği parça ile tamir ettiği kızağında olimpiyat şampiyonu olur.

1965 ‘de ABD’de yapılan Salon Atletizm Müsabakalarında uzun atlamada İngiliz Şampiyonu Mary Rand yerdeki çizgileri karıştırınca üçüncü hakkında elenir. Willie White ise onun haksızlığa uğradığını söylerek hakem heyetine bir şans daha verilmesi talebinde bulunur. Dördüncü atlayışında Rand daha iyi bir derece yaparak yarışmayı kazanır. Burada White, rakibinin cezalandırılması sonucu galip gelmeyi reddetmiştir.White 1965 Fair Play ödülünü aldı.

1968 Dünya Kupası özel slalom yarışında Polonyalı Andrzej Bachleda sıralamada birinci ilan edilir. O buna itiraz eder ve bir kapı atladığını açıklar. Yarışmadan diskalifiye edilir. Kazanmadığı ünvanı, kabul etmez.

1966 ABD’de Toledo’da Dünya Greko Romen Şampiyonası sırasında Yugoslav Horvat müsabakada favori idi. Rakibi diskalifiye edilince o galip ilan edildi. Horvat, buna itiraz etti ve bir şans daha verilmesini istedi. İkinci denemede yine galip geldi ve “Zafer kazanılmalıdır” mantığı ile hareket ettiği için 1966 Fair Play ödülünü aldı.

1967 yılında Hamburg’da Uluslararası Almanya Tenis Turnuvası’nda Macar Gulsay, Çekoslavak Kukal ile başabaş bir maç çıkarıyordu. Bir ara Kukal bir kramp ile düştü ve devam edemeyecek hale geldi. Kurallara göre Gulsay’a puan verilmesi gerekiyordu. Ama o doktor çağrılmasını istedi.Doktor müdahalesinden sonra Kukal maça devam etti ve maçı kazandı.

2 Kasım 1969’da İspanya’da Madrid’te Bernabeu Stadyumu’nda Real Madrid - Sabadell ile şampiyonluk maçı oynuyordu. 50. dakikada durum berabere iken Sabadell forveti Pedro Zaballa top ile ilerleyip, tam rakip kaleye şut atacağı sırada, Real Madrid kalecisi ve bekinin çarpışıp bayıldığını gördü. O şutunu atmadı ve kasti bir hentbole neden oldu. Maçı Real Madrid 1-0 kazandı. Maç sonrası Sabadell Kulübü , Zaballa’ya ceza vermek amacıyla toplandı. Ama tüm İspanyol basını Zaballa’yı mükemmel bir sporcu ilan etmesi ve sonra Uluslararası Komite onu Zafer Kupası ile ödüllendirdi.

1967 yılında Fransa Atletizm Şampiyonası’nda 200 metre yarışında Sylvie Telliez altın madalyayı Cabrielle Mayer’e bıraktı. Çünkü, o yarışının bitimine çok az kala düşmüştü.

23 Agustos 1967’da Zdenka Zarubnicka paraşütle atlama yarışında paraşütü açılmayan rakibine yardımda bulundu ve onun hayatını kurtardı.

İtalya Su Kayağı yarışında Cianni Lonzi rakibinin hayatını boğulmak üzereyken kurtardı.

İsveçli oto yarışcısı Beat Fehr Casserta diğer yarışmacıların hayatını kurtarmak isterken kendi hayatını kaybetti.

Ülkemizde de ilk kez 1983 yılında Konya mahalli kümesinde, kümede kalma maçında takımın kalecisi İsmet Karababa koruduğu kaleye atılan bir gol için tartışma çıkınca, hakeme gidip golün nizami olduğunu söyledi. Bu İsmet’e o yıl Paris’te yılın Fair Play Ödülü’nü getirdi.

Kaynaklar:
• Türkiye Futbol Federasyonu web Sitesi
 FIFA Web sitesi
• Avrupa Fair-Play Hareketi Komisyonu
• Sporbilim Web Sitesi



23 Eylül 2009 Çarşamba

Turkcell Süper Lig 7. Hafta Hakemleri











GENÇLERBİRLİĞİ - TRABZONSPOR 

(O) HÜSEYİN GÖÇEK
(Y) BAHATTİN DURAN
(Y) TARIK ONGUN
(D) METE KALKAVAN

ANTALYASPOR A.Ş. - FENERBAHÇE

(O) YUNUS YILDIRIM
(Y) MUSTAFA EMRE EYİSOY
(Y) ALPER ULUSOY
(D) FETHİ SERKAN KOÇAK

BURSASPOR - DİYARBAKIRSPOR

(O) ÖZGÜÇ TÜRKALP
(Y) ÖMER FARUK YEŞİL
(Y) MUSTAFA SÖNMEZ
(D) ERBAY ALDEMİR

GAZİANTEPSPOR - MKE ANKARAGÜCÜ

(O) KUDDUSİ MÜFTÜOĞLU
(Y) VOLKAN NARİNÇ
(Y) ERDEM BAYIK
(D) ZAFER DEMİR

BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR - SİVASSPOR

(O) SELÇUK DERELİ
(Y) ERDİNÇ SEZERTAM
(Y) HÜSEYİN FİDAN
(D) MÜRVET SEZER

KAYSERİSPOR - KASIMPAŞA

(O) ÖZGÜR YANKAYA
(Y) SERKAN AKARCA
(Y) MEHMET ŞAHAN YILMAZ
(D) NİHAT AKMAN

GALATASARAY A.Ş. - ESKİŞEHİRSPOR

(O) CÜNEYT ÇAKIR
(Y) BÜLENT GÖKÇÜ
(Y) NİHAT MIZRAK
(D) SERKAN ÇINAR

DENİZLİSPOR - MANİSASPOR

(O) HALİS ÖZKAHYA
(Y) SÜLEYMAN ÖZAY
(Y) HAKAN YEMİŞKEN
(D) GÖKHAN GÜNEŞER

UEFA EBU ile anlaştı



UEFA, EURO 2012 yayın hakları için EBU'yu (European Broadcasting Union) seçti.

Türkiye de EBU tarafından yayınların iletileceği ülkeler arasında yer alıyor.

Maçlar, şifresiz kanallardan canlı olarak yayınlanacak. İzleyiciler maçların yanı sıra magazin programlar, özetler ve turnuva ile ilgili  detaylı habere ulaşabilecekler.

Bir aile portresi


İngiltere'nin önemli gazetelerinden olan Telegraph'ın objektifinden yansıyan Terry aile portresi...

Takımının Stamford Bridge'de aldığı 3-0'lık Tottenham galibiyeti sonrası Terry çocukları ile yeşil zeminde yorgunluk atıyor.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Bir Asbaşkandan Özlü Sözler




Beşiktaş'ın Turkcell Süper Ligin 6. haftasında kendi sahasında aldığı Kayserispor mağlubiyeti sonrası, asbaşkan Levent Erdoğan'ın yorumları gündeme damga vurdu.


Önce teknik direktör Mustafa Denizli'nin ve sonra da başkan Yıldırım Demirören'in hemen istifa etmelerini isteyen Erdoğan daha önce de benzer beyanatlar vermiş ve ortalığı karıştırmıştı.Levent Erdoğan kimdir? Ortalığı karıştıran diğer sözleri neler? İşte bu yazıda bunları bulacaksınız.


Biyografi:

1941 senesinde doğan Lvent Erdoğan, İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu. Beşiktaş'ta daha önce de bir dönem yöneticilk yaptı. Bir dönem yağlı güreş kulübü kurdu. Halen Beşiktaş Jimnastik Kulübü Asbaşkanıdır.  Bir hukuk adamı olmasına karşın, statü, kural ve yönetmeliklere uygun yapılan uygulamalar hakkında sıkça ters-manyel yorumlar yapan Erdoğan'ın en çok akıllarda kalan açıklamalarından sizler için bir demet:


Del Bosque Davası:

Biz sözleşmeye uygun hareket ettik. Del Bosque'ye borcumuz yok.

Sözleşmeden kaynaklanan fesih hakkımızı kullandık. Sözleşme tarihinden 1 sene sonra tek taraflı fesih hakkımız var. "BK notu: Del Bosue'nin sözleşmesi feshedildiğinde 1 senelik süre dolmamıştı"


CAS avukatı Kısmet Erkiner, Del Bosque'nin avukatlarından daha çok çalışıyor. Bizi kırıyor.


Cas taraflı davranmıştır. Del Bosque bizden zaten fazla para aldı. Borcumuz Yok

Del Bosque olayı Beşiktaş'ın değil, Türkiye'nin davasıdır.


Bir Fenerbahçe Maçı Sonrası:


Fenerbahçeli yöneticiler bizi çok iyi karşıladı. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Herşey güzeldi. Protokolün önündeki taraftarların küfürleri hoş değildi. Yöneticiler taraftarları gererse, sonucu bu olur. Yoksa taraftarların bu kadar agresif olmasını gerektirecek maç değildi.


Holosko Transferi sonrası:


Filip bizim sezon başından bu yana istediğimiz bir futbolcuydu. Sonunda onu kadromuza dahil ettik. Sezonun ikinci yarısında ve daha sonraki yıllarda ne kadar etkili bir oyuncu olduğunu herkese gösterecek. Bu oyuncumuz daha sahaya çıkıp maç bile oynamadı. Zaten belli bir sürenin ardından beklenen performansı göstermezze onu ilk ben eleştiririm. Hatta sahaya kadar iner ona hesap sorarım."


2007 Nisan - FOX TV Verkaç Programı:


Teşvik priminin verilmesini ben şahsen normal karşılıyorum. Türkiye'de verildiğine şahit olmadım veren ya da alana sormak lazım. Benim şahsi kanaatim teşvik primi etiktir. Bizim verip vermeyeceğimiz yönetim kurulunun kararıdır, arkadaşlarım adına konuşamam.


2007 Eylül:


Hakem bariz golümüzü iptal ederek golümüzü iptal etmiştir. Bu bir kural hatasıdır. Hakem gol vermiş yardımcı hakem iptal etmiştir. Halbuki kararı hakemin vermesi gerekiyordu. Bu maç tekrar edilmelidir.


2009 Mayıs: Fortis Kupası Kazanıldıktan sonra


Beşiktaş Asbaşkanı Türkiye Kupasını oteldeki odasına götürüp onunla uyudu. Kaybolduğu sanılan ve uzun süre aranan kupanın Erdoğan'ın odasında bulunduğu ortaya çıktı. Erdoğan onu yatağıma aldım ve onla uyudum dedi.

2008 Temmuz: Ertunç Soğancıoğlu'nun ‘Bu sezon maçlarımızı İnönü’de oynayacağız. Taraftarlar kombinelerini alsın’ sözü üzerine:

‘Kombine satmak için öyle söylüyorlar. İzin çıkarsa stadı hemen yıkacağız’


TFF Süper Kupa Maçı:

Süper Kupa kime verilir? Turkcell Süper Ligi ve Fortis Türkiye Kupasını kazanan şampiyon takımların arasında yapacakları müsabaka neticesinde galip gelen takıma verilir. Akla göre, mantığa göre ,sporu bilen kişilere göre 2 kupayı da kazanmış olan şampiyon takıma müsabaka yapılmaksızın verilir. Doğrusu budur.


Mehmet Topuz transferi sonrası:

Mehmet Topuz transferinde Fenerbahçe'nin anormal bir ücret ödeyerek acemilik yaptığını savundu.


2009/10 Sezonu Eylül 05:

Geçen yıl çifte kupa birden aldık. Bu da şunu gösteriyor; geçen sezonun en iyi kadrosu bizdeydi. Bu ekibe takviyeler de yaptık, yani üstüne koyduk. Hâlâ en iyi oyuncular bizim kadromuzda. Ufak tefek tökezlemeler olabilir. Nitekim oldu da... Ama yarınlarımız aydınlık. Sadece futbolda değil, tüm branşlarda, Beşiktaş amblemi olan her yerde şampiyonluk yarışı içinde olacağız. Tabata, Nihat, Ferrari gibi isimlerin bize katkısı büyük olacak. Ayrıca Batuhan’a da yeni transfer gözüyle bakıyoruz. Gerektiği takdirde ara transferde yine takviye yaparız’ dedi.

Rooney'in Hindiyi severim açıklaması üzerine:

Fazla üstünde durmamak lazım. Biz de bir Mısır takımı ile eşleşsek mısır ile ilgili espriler yapabilirdik.

2009/10 Sezonu Eylül 20:

Önce Denizli, sonra Demirören istifa etmeli. Sokağa çıkamıyoruz. Maske takıyoruz.

Schmeichel'dan inciler...



Manchester United takımının unutulmaz kalecisi Schmeichel, City - United rekabeti ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. İşte bu açıklamaların en önemli noktaları:

1. Manchester City'nin bu sene şampiyonluk şansı SIFIR
2. City sezon sonunda Şampiyonlar Ligine bile katılamaz.
3. Her takım bir maçlık zafer kazanabilir. Burnley bile United'ı yenebiliyor.
4. Mark Hughes artık United koçu olmayı unutabilir. Çünkü hiçbir zaman bir United taraftarı City'de çalışmış bir insanı takımın başında görmek istemez.
5. Sir Alex, bana göre, tüm zamanların en iyi koçudur.


Kariyerinin son senesinde City için forma giyen Schmeichel, kendisi gibi United'ta kariyer yapan bir kişi için başka bir forma ile United'a karşı forma giymenin çok zor olduğunu söyledi. Bunu sanırım Tevez'i kastederek söyledi ki Tevez ile Schmeichel'ın kariyerlerini karşılaştırmak da çok doğru değil.

17 Eylül 2009 Perşembe

Henk ten Cate vs. Frank Rijkaard




Rijkaard'ın Barcelona'da 3 sene boyunca yardımcılığını yapan Henk ten Cate bu akşam Panathinaikos'un teknik direktörü olarak Avrupa Ligi ilk maçında Galatasaray'a meydan okuyacak...

16 Eylül 2009 Çarşamba

6 Hakem Uygulaması

UEFA, 2009-10 futbol sezonundan itibaren, adını ve statüsünü değiştirdiği UEFA kupasında uzun zamandır tartışılan köklü bir değişikliğe imza attı ve 6 hakem uygulamasını hayata geçirdi.

Yarın başlayacak olan, yeni ismiyle Avrupa Ligi'nde, mevcut 4 hakeme ilaveten 2 hakem daha görev yapacak.

Uygulama ile ilgili zaman akışı şu şekilde gelişti:

8 Mart 2008 - International Board (IFAB), FIFA'ya Ek Yardımcı hakem uygulamasını test etme yetkisi verdi.

Ekim/Kasım 2008 - Slovenya, Macaristan ve Kıbrıs'ta oynanan U-19 Avrupa Şampiyonası Eelemerinde deneme.

28 Şubat 2009 - U-19 şampiyonasında yapılan testin sonuçları IFAB'a sunuldu. IFAB, uygulamanın profesyonel düzeyde denenmesini onayladı.

Mayıs 2009 - FIFA, uygulamanın 2009/10 Avrupa Ligi'nde uygulanacağını açıkladı

Eylül 2009 - 144 Avrupa Ligi maçında üst düzeyde "ek yardımcı hakemler" görev yapacak. Bu maçların sonucunda IFAB'a nihai bir rapor sunulacağı açıklandı.

Bu 2 hakem, "Ek Yardımcı Hakem" (Additional Assisstant Referee) şeklinde adlandırılacak.
Yardımcı hakemlerin görev yaptıkları taç çigisinin karşı yönündeki kale çizgisine paralel olarak, sağa-sola serbest şekilde hareket edebilecek olan ek yardımcı hakemler, hakem ile telsiz vasıtası ile iletişimde olacak, bayrak kullanmayacaklar. Gerektiği anlarda saha içine girebilecek olan ek yardımcı hakemler, penaltı noktası hizasını ya da kale çizgisine en yakın savunan takım oyuncusunu geçmeyecek.


Görüş açılarında meydana gelen topun çizgiyi geçip geçmeme durumlarında, penaltı ve hakemi aldatma pozisyonlarında, korner, aut ve taç durumlarında ve diğer olaylarda hakeme bilgi vererek yardım etmeleri bekleniyor.

Aynen yardımcı hakemlerin hakeme bayrak ve telsiz vasıtası ile yardım etmelerinde söz konusu olduğu gibi nihai karar yetkisi hakemin olacak ve tek başına ek yardımcı hakemler bir pozisyon için karar veremeyecekler.

Ek yardımcı hakem olarak görevlendirilecek hakemler, UEFA'nın ilk maç haftasında gerçekleştirildiği atamalara bakılırsa, daha alt kategorilerde görev yapan hakemler arasından yapılacak.

Yeni uygulama ile ilgili bir çok kişinin kafası karışık. Ek yardımcı hakemlerin pozisyonlara yakın olacağı ve bu nedenle de çok yararlı bir uygulama olacağını düşünenler olduğu gibi bu hakemlerin maç içerisinde bazı dezavatajlar getireceğini savunanların sayısı da hiç az değil.  Oyun alanına ilave edilecek 2 hakem ile hakem sayısı 6'ya çıkıyor. Böylece oyuncuların itiraz edecekleri 2 hakem daha yaratılmış oluyor. Ayrıca  görev yapacak ek yardımcı hakemlerin, alt kategorilerdeki hakemler arasından seçiliyor olması, maçı yöneten hakem ile karar çatışması oluşabileceği yönünde endişeler yaratıyor. Ama bu tip durumlarda geçerli olan hakemin vereceği karar olacak.

Söz konusu uygulamanın kısa vadede yeni bir heyecan getireceği kesin. Bakalım orta ve uzun vadede bu uygulamaya devam edilebilecek mi?

Elit Hakemlerimizi Yaratalım

sporyazarlari.com adlı site için 01.02.2008 tarihinde yazdığım yazıyı paylaşmak isterim...

Dünya Kupası, Avrupa Futbol Şampiyonası gibi uluslararası turnuvalardan önce hep aynı soru gündeme oturur. “Türk hakemleri nerede?” Bu soruyu soranlar hiçbir zaman asıl cevabı bulmakla ilgilenmezler. Onlar için cevap zaten hazırdır. Türk hakemleri kötüdür. Yönettikleri maçlar maç değildir. Zaten Türkiye’de oynanan futbol birşeye benzememektedir. İşte bu basit ve klişe cevap ile sorulan soru da amacına ulaşmıştır.

Problemin doğru tespiti için öncelikle hakemlerimizin çağırılmadıkları bu turnuvaların organizasyonlarına değinmek zorundayız. Kim tarafından organize ediliyor bu turnuvalar? UEFA ve FIFA. Kimdir bu kurumlar? Futbolun Avrupa’daki ve dünyadaki patronları. Konu futbol olunca planlayan, uygulayan ve denetleyen kurumlar. UEFA tarafından gerçekleştirilen en ufak organizasyonda bile en önemli prensip “disiplin”. Maçların nasıl oynanacağı, nasıl yayınlanacağı, nasıl yönetileceği en ufak ayrıntısına göre hazırlanan yönetmelikler ile düzenleniyor. Maçları hangi hakemlerin yöneteceği de işte bu şekilde büyük bir disiplin ile belirleniyor. Yani şu hakem benim yakınım, bu hakem falancanın dostu şeklinde saçma gerekçelerle hakem ataması yapılmıyor. Çok yakından izlenen bir hakem, çok güzel bir performansı olsa, mükemmel maçlar yönetse bile söz konusu turnuvada maç yönetme ehliyetine sahip olduğunu gösteren hakem kategorisinde olmadığı takdirde bu turnuvaya katılma olasılığı neredeyse sıfır. Yani FIFA kokartına sahip olan bir hakem, hangi klasmanda olduğunu biliyor ve maçlar konusunda ona göre beklentiye giriyor veya girmiyor.

Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası gibi turnuvalarda görev verilen hakemler “elit hakem” klasmanında yer alan hakemler arasından seçiliyor. Eskiden “top class” diye adlandırılan bu kategorinin adının değiştiğinden Türk Futbol camiasında kaç kişinin haberi var bilemiyorum.

Ülkemizde FIFA kokartını takan 7 hakem var. Malesef elit hakem kategorisinde hakemimiz yok. Bu hakemlerden Selçuk Dereli ve Cüneyt Çakır 2. kategoride. Çakır bu seviyeye geçen hafta yükseldi. Aslında bu bir nevi erken terfi. Asıl yükselme bekleyen Dereli’ydi. Cüneyt Çakır’ın müthiş çıkışı bu işi takip edenler için hiç de süpriz değildi. UEFA Hakem Komitesi klasman atlaması muhtemel olan hakemleri mentörler tarafından izletiyor. Her attıkları adım tek tek not edilerek UEFA hakem komitesine rapor ediliyor. Bu raporlar sonunda da atletik testlerde başarılı olup, yabancı dil konusunda problemi olmayan hakemler bir üst klasmana yükseltiliyor. Çakır katıldığı tüm seminerlerde, gerek testlerde gösterdiği başarı gerekse sempatik davranışları ile ilgi odağı oluyor. Mentör programında başarılı olan hakemler basamakları birer birer yükseliyor.

Bu tabloya bakıldığında EURO 2008’de Türk hakem olmaması hiç de sürpriz değil. Hatta şimdiden yazıyorum 2010 senesinde Güney Afrika’da düzenlenecek olan Dünya Kupası maçlarında da bir Türk hakemin görev alma olasılığı çok düşük. Bu görev için en şanslı isimler ise Selçuk Dereli ve Cüneyt Çakır. Çünkü Dereli 1. klasmana yakın ve Çakır da çok genç bir yaşta olmasına rağmen 2. kategoriye yükselme başarısını gösterdi ve halen izleniyor. Yani bu iş matematik işi, üstelik denklemde bilinmeyen de yok. Elit hakemin yoksa turnuvaya gönderecek hakemin de yok. Bu ne ülke futbolunun çöküşte olduğunu, ne de hakemlerinin kötü olduğunu gösteriyor. EURO 2008 maçlarını yönetecek hakemler arasında Fransa’dan hakem bulunmuyor. Üstelik elit hakem kategorisinde Fransız hakemler var. Buradan Fransa futbolunun çöküşte olduğu anlamını mı çıkarıyoruz? Hayır... Elit hakemimizin olmaması, bugüne kadar FIFA kokartı verirken uygulanan yanlış stratejinin sonucu. Eğer genç, gelecek vaad eden, yabancı dil problemi olmayan, vizyon sahibi hakemlere sahip çıkılsa ve haketmeyen kişilere verilen kokartlar bu gençlere verilse belki de şu anda bu kategoride hakemimiz olabilirdi.

UEFA hakemlerinin kendi ülkelerindeki performanslarını, medyada yer alan yorumları ve hakem atamalarını yakından izliyor. Hakemlerimizin 2010 Dünya Kupası için az da olsa var olan şanslarını yükseltmek MHK’nin elinde. Türkiye’de oynanan maçlara yapılan hakem atamaları sorgulanıyor. Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında ligin en önemli maçlarından biri oynanırken hakem olarak FIFA kokartını bırakan İsmet Arzuman’ın atanması işte bu nedenle yanlış. FIFA kokartlı hakemler bu tip maçlarda görev alacaklar ki UEFA bu hakemlere güvensin. Uzun lafın kısası önce biz hakemimize güveneceğiz sonra UEFA. Türk hakeminin Avrupa’da sınıf atlamasını istiyorsak, önce kendi kurumlarımıza sınıf atlatmalıyız. Özellikle kurumsallık ve profesyonellik konularındaki eksiklerimizi tamamlamak zorundayız. Kendi ligimiz için bir “elit hakem klasmanı” yaratmalıyız. Bu klasmanda fazla hakem olmamalı. Bu hakemleri adam kayırmadan seçmeliyiz. Zorluk derecesi olan maçlar sadece onlar tarafından yönetilmeli. FIFA kokartlı hakemler ve ilerleyen birkaç sene içerisinde bu kokartı takma olasılığı olan sayılı hakemden oluşacak bu klasman göreceksiniz ses getirecek ve birçok problemi ortadan kaldıracak. Tabi bunun da öncesinde hakeminin arkasında duracak, ona sahip çıkacak, hakemlerin güvendikleri, kamuoyunun güvendiği bir MHK gerekiyor.

Avrupa'da Türk Takımları

3. Maç haftası sonunda Avrupa kupalarında mücadele eden takımlarımızın maç sonuçları ve gruplarındaki durumları:

UEFA Şampiyonlar Ligi

Grup B
Beşiktaş vs. VFL Wolfsburg - 3 Kasım 2009 21:45

3. Maç    VFL Wolfsburg:0 Beşiktaş: 0
2. Maç:   CSKA Moskova :2  Beşiktaş : 1
1. Maç:   Beşiktaş: 0 Manchester United: 1



UEFA Avrupa Ligi

Grup F
Dinamo Bükreş vs Galatasaray - 5 Kasım 2009 20:00

3. Maç: Galatasaray:4  Dinamo Bükreş:1
2. Maç: Galatasaray:1 Sturm Graz:1
1. Maç: Panathinaikos: 1  Galatasaray: 3













Grup H
Fenerbahçe vs. FC Steau Bükreş  - 5 Kasım 2009 22:05

3. Maç: FC Steau Bükreş:0  Fenerbahçe:1
2. Maç: Sheriff:0 Fenerbahçe:1
1. Maç: Fenerbahçe: 1 Twente: 2


Rooney the Angry

15 Eylül 2009 Salı

Patrick Wayne Swayze

Amerika'nın önemli aktörlerinden Patrick Swayze 2008 senesinin başında yakalandığı kanser belasından kurtulamadı ve 14 Eylül günü aramızdan ayrıldı.

Swayze pankreas kanseriydi. Vefat tarihine kadar tedavisine devam edildi. Bu dönem içerisinde vücudunun çeşitli organlarında kanser nüksetti. Ayrıca kemoterapi etkisi ile yakalandığı zatürre hastalığı onu oldukça zayıf düşürdü.
Tedavi gördüğü süre içerisinde kanserle mücadeleye önem verdi. Konu ile ilgili televizyon programlarına katılarak bu hastalığa yakalanan insanlara moral vermek için elinden geleni yaptı.

Özellikle kariyerinin başında dans becerileri ile dikkatleri üstüne çeken Swayze, Dirty Dancing ve Ghost filmleriyle sinemaseverlerin sevgilisi olmuştu.


Rol aldığı unutulmaz yapımlar:

1983 - The Outsiders
1985 - North and South (dizi)
1987 - Dirty Dancing
1990 - Ghost
1991 - Point Break
1999 - Letter From a Killer
2000 - Waking up in Reno
2001 - Donnie Darko
2004 - King Salamon's Mines
2007 - Christmas in Wonderland
2009 - Powder Blue

14 Eylül 2009 Pazartesi

Semenya'nın Cinsiyeti


Olimpiyat oyunlarından sonra dünyanın en önemli spor olaylarından biri olarak kabul edilen Dünya Atletizm şampiyonası 2009 senesinde Berlin’de gerçekleştirildi. İlki 1983’te Helsinki’de yapılan ve her iki senede bir tekrarlanan şampiyonanın 12. organizasyonu çok çekişmeli mücadelelere ve renkli görüntülere sahne oldu.

Uçan adam Usain Bolt’un rüzgarla dalga geçen rekorunun damga vurduğu turnuvanın çok önemli bir tartışma konusu daha vardı. Bayanlar 800 metre yarışını sezonun en iyi derecesi olan 1:55:45 ile kazanan Güney Afrika Cumhuriyet’i atleti Caster Semenya

Aslında bu madalya Semenya’nın aldığı ilk madalya değildi. 2008 Commonwealth Gençler Oyunları’nda ve 2009 Afrika Gençler Atletizm Şampiyonasında da altın madalya kazanmıştı. Zaten tartışılan konu Semenya’nın Dünya Atletizm Şampiyonası’nda kazandığı madalya değil, cinsiyetiydi.

1991 doğumlu olan Semenya’nın erkek olduğu iddiaları gündeme bomba gibi düştü ve bu iş o kadar ileri gitti ki Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF) Caster Semenya için cinsiyet tespit testi yapılacağını açıkladı. Genel sekreter Pierre Weiss, Semenya'nın cinsiyetini belirlemek için Güney Afrika'da ve Berlin'de araştırma başlattıklarını belirtti. Weiss, ellerinde hiçbir kanıt olmaması nedeni ile Semenya'nın Dünya Şampiyonası'nda yarışmasına izin verdiklerini açıkladı.

Güney Afrika Cumhuriyeti bu konu karşısında sessizliğini koruyordu. 13.Eylül.2009 tarihli SABAH gazetesi haberine göre bu sessizlik yerini sert açıklamalara bırakmış durumda. Spor Bakanı Makhenkesi Stofile yaptığı açıklama ile ortalığı bir anda gerdi. Stofile atletlerinin bayan olduğunu savundu. Özellikle İngiliz gazetelerinde yer alan testlerin sonuçlandığı ve Semenya’nın çift cinsiyetli çıktığının belirtildiği haberlere şiddetle karşı çıkan Stofile IAAF’nin Semenya’ya herhangi bir ceza vermesi durumda 3. dünya savaşını çıkartacaklarını açıkladı.
IAAF konu hakkında bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Birliğin Monte-Carlo merkezinden yapılan açıklamaya göre çeşitli basın organlarında yer alan söylentilerin kendileri tarafından açıklanan sonuçlar olmadığı ve kesinlikle doğru olarak kabul edilemeyeceği vurgulandı. Yapılan cinsiyet testinin sonuçlarının dünyanın en önemli tıp uzmanlarından oluşan bir grup tarafından değerlendirildiğini ve bu araştırma tamamlanmadan herhangi bir sonuca varmanın imkansız olduğu belirtildi. Kararın Monaco’da 20-21 Kasım tarihlerinde yapılacak olan toplantılarından önce açıklanacağını umduklarını ve o tarihe kadar da IAAF tarafından konu ile ilgili başka hiçbir açıklama yapılmayacağını belirttiler. İşte şimdi spora gönül verenler gözlerini bu toplantıya diktiler. Merakla çıkacak sonuç bekleniyor. Karar ne çıkar bilinmez ama Güney Afrika Cumhuriyeti’nin çıkacak karar ardından nasıl bir tepki vereceği ve bu kararın Dünya Atletizmi üzerindeki etkileri uzun süre konuşulacak gibi görünüyor. Gerçi IAAF sözcüsü Nick Davies tarafından yapılan açıklama bir nebze de olsa Semenya'yı rahatlattı. Davies "Biz kendisine yarışması için izin verdik. Eğer testten istenmeyen bir sonuç çıksa bile hukuki olarak madalyasını geri almamız zor görünüyor" dedi.



10 Eylül 2009 Perşembe

İnsan Sıfatını Hak Etmeyenler

İstanbul’u derinden yaralayan sel felaketi sonrası ortaya çıkan manzara kalbimizi acıtmaya devam ediyor. Plansız şehirleşme, yaşanılan büyük zararlar, hayat kayıpları ve son olarak da çirkin yağma manzaraları…


Türk insanı olarak hep övünerek anlattığımız “kötü günde bir olma” deyimi de sanırım toplumumuzun maruz kaldığı yozlaşma belasından nasibini bolca alıyor. Zorda olan komşuya yardım etme prensibi ile yetişen bizler, bugünlerde ortaya çıkan bu çirkin insanları görünce bu kişilerin insanlıklarından şüphe ediyoruz. İstanbul’u yönetmeye çalışanların açıklamalarına göre felaketin mali bilançosu yaklaşık 100 milyon dolar. Bu mali kaybın içerisinde yol, park, bina gibi kamu mallarının gördüğü zararların yanı sıra mağdur olan vatandaşlarımızın mallarına gelen zararlar da dahil. Su basan depolardan, mağazalardan ve dükkanlardan taşan malları çamurun içerisinden alarak “çeyizini düzmeye” çalışan genç kızlar nasıl bir vicdana sahiptir çok merak ediyorum.


“Nasıl olsa çöpe gidecek” diyerek omuzladığı koliyi gösteren ve objektiflere pişmiş kelle gibi sırıtarak poz veren hırsızların tespit edilerek cezalandırılmalarını beklemek sanırım hayalperestlik olur. Bu terbiyesiz hırsızlara tepki gösteren vatandaşlarımız dayak yemekten son anda yetişen emniyet güçlerinin yardımı ile kurtuluyor. Zonguldak’tan minibüs tutarak yağma yapmaya gelen çapulcuların ellerini kollarını sallayarak evlerine geri dönmelerine izin verilmesi ne yazık ki bu tip kişiliksiz tipleri heveslendiriyor.


Sayın vali ve emniyet müdürümüze sesleniyorum. Lütfen İstanbul’u bu tip insan suretlerinden koruyun. Doğanın mağduru olan insanlar sel ile mi uğraşsın yağmacılardan kurtulmaya mı çalışsın?


Dün gece saat 24:00 sıralarında Ataköy 11. kısım sakinleri yollara döküldü. Sebep hemen arka taraflarından geçen “Tavukçu Deresi’nin” taşması sonucu semtin taşkın sularca sarılmasıydı. Özellikle apartmanların giriş katında bulunan görevlilerin daireleri ve garajlar rögarlardan taşan lağım suları sonucu bir anda pis su ile dolmaya başladı. İnsanlar alt kısımlarda oturan komşularına yardım amaçlı koşuştururken ilk yaptıkları kurtardıkları eşyaları üst kat merdivenlerine taşımak oldu. Saat 02:00 civarında taşkın su durmuştu. Meteorolojiden gelen haberler nedeni ile yağmurun ve dolayısı ile su baskınının tekrarlayacağından korkan semt sakinleri eşyalarını evlerine taşıyamadılar. Herkesin kafasındaki endişe ağızlardan şu cümle ile dökülüyordu: “Ya yağmacılar gelirse”. Bu nedenle sabaha kadar eşyalarının başında nöbet tutanlar oldu. O anda aklıma Yavuz Semerci’nin şehir ve site hayatı hakkında kaleme aldığı ve insanların artık güvenlikli sitelerde yaşamayı tercih etmelerinin en önemli nedeninin bu tip olaylar olduğunun anlatıldığı yazısı geldi.


Hiçbir insan bu korku ile yaşamayı hak etmiyor. Yağmacı denen bu kişiler de insan sıfatını…

9 Eylül 2009 Çarşamba

Geçmiş Olsun Türkiye

İstanbul'un gördüğü en büyük felaketlerden biri...

Önce Selimpaşa, Silivri ve Çatalca. Bu sabah da İkitelli Basın Ekspres Yolu...

Her an artan ölü sayısı ve yürekleri dağlayan manzaralar.

Dünden beri  tematik haber kanallarında bu afet tartışılıyor. Böyle bir taşkın neden oldu?
Önceden tahmin edilemez miydi? Gerekli tedbirler alınmadı mı?

Tüm bu tartışmanın en şiddetli şekilde gerçekleştiği anlarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın açıklaması bende şok etkisi yarattı. Topbaş diyor ki: "Bu tablo istanbullunun tedbirsizliğinin sonucudur".

Sanırım bu konuda tüm İstanbullular aynı fikirdedir. Ama sanki bu sorumluluğu İstanbullulardan daha önce üstlenmesi gereken birileri var. Bugünün belediye başkanı Topbaş'ı yalnız başına bu işin sorumlusu gibi göstermek abesle iştigal etmek olur. İstanbul'da başkanlık yapmış tüm başkanların bu işte ortak sorumluluğu bulunmaktadır. Ve lütfen bu sorumluluğu İstanbullulara havale ederek kendinizi sıyırmayın.

İstanbul'da yaşanan büyük üzüntüler listesine adını kalın siyah harflerle yazan bu sel felaketi nedeni ile tüm İstanbul sakinlerine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Doğanın tokadı bazen böyle can acıtabiliyor. Ama en azından biz hazırlıklı olalım, gerekli önlemleri alalım...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Blog Dünyasına + 1

Ben de dayanamadım ve artık bir blog sayfam var.
Geriye dönüp geçmişe bir bakıyorum da oldukça fazla yerde yazmaya gayret etmişim. Gayret etmişim diyorum çünkü "yazmışım" demek oldukça iddialı bir cümle... Gerçi günümüzde "yazıyorum" diyebilecek kadar cesur öyle fazla kişi var ki...
Bugüne kadar yazdıklarımı paylaştığım mecralar sırasıyla:
Ve bugün, 07 Eylül 2009'da, çok geç kaldığım blog dünyasına da adım atıyorum. Umarım burada paylaşımlarımı okumaya değer bulan saygıdeğer okuyuculara katkı sağlayabilirim.
En azından buna gayret edeceğim...
Bora Kocyigit